İLHAN  İREM’LE  30  YIL

 

“Işık ve Sevgiyle 30 Yıl”  İlhan İrem’in  son albümünün ismi.

“Bambaşka bir dinleyici kitlesiyle, müziğin de  ötesinde hissedişler,  paylaşımlar yaşıyoruz”

diyen  İrem,  politikadan uzak durmasını ise, “Bir olguya uzak ya da  yakın olmak için önce  ona inanmak gerek” diye açıklıyor.

 

  

Bir kuşak sizinle büyüdü, şimdi o kuşak nerede, sizinle bağını ne kadar koruyor?

 

Otuz  yıldır  yazdığım  ve  tamamına  yakını  yayında  olan  üçyüz  şarkının  bütünsellik  içeren  bir  yapısı  var.  1973  Yılındaki  “Birleşsin  Bütün  Eller”le  başlayan  yolculuk,  çok  boyutlu  bakışlarla  açıklanabilecek  bir  yayılış  oluşturdu.

İlk  yıllardaki  aşk  şarkıları  yerçekiminden  uzaklaştıkça  başkalaşıma  uğradı.

Özellikle  seksen  sonrasının  manzaralarında,  etkiye  tepki  olarak,    uzaylarıma  doğru  mistik  bir  açılışın  ardından  evrensel  yapıya  dönüştü.

Dönüşürken  değişmedim.  Yaşandıkça  edinilen  yetkinlikler,  bozulmayan  bir  yolculuğun  virajlarındaki  kazanımlar,  güzellikler  oldu. 

İçinden  çıkılamaz  gibi  görünen  karanlık  çağlardan  ışığa  doğru  bir  bakış...  Alternatif   çıkış  çağrılarıyla,  alabildiğince  özgür  ve  sonsuz  bir  müzik  evreni  oluştu.      

bambaşka  bir  dinleyici  kitlesiyle,  müziğin de  ötesinde  hissedişler,  paylaşımlar  yaşıyoruz.

En  eski  dinleyicilerimden,  onların  çocuklarından  coşkulu  mektuplar  geliyor...

Pencereler  açtık,  köprülerden,  koridorlardan  ötelere  geçtik !

Daralan  hayatların  loşluğundan  sessizce  havalanan  bir  yolculuk.

Cennet  bahçelerini  görüntüleyen  şarkılar,  oraya  nasıl  varılacağını da   anlatıyor..

 

 

Uzunca bir süredir insanlardan sadece müziğinizle yetinmelerini istiyorsunuz, bu görünmeme isteğinin nedeni ne?

 

1980  Yılında  yirmibeş  yaşındaydım  ve  yedi  yıldır,  hepsi  listebaşı  olan  şarkılar,  ödüller,  altın  plaklarla,  popüler  gündemin   en  parlak  yıldızıydım.

Yedi  yıl  sürecek,  yüzelli  dakikalık  “Pencere... Köprü... Ve  Ötesi...”  Senfonik  Rock  üçlemesini  yazmaya  başladığım  o  günlerde  bir  karar  arifesindeydim.

Varoluş  sancılarında,  metafiziksel  gezinmelerle  kıpırdanan...  Sonrasında  müziğimi  ve  hayatımı  bambaşka  boyutlara  taşıyan  olağanüstü  bir  serüven  başladı.

Şiirler,  besteler,  kitaplar,  resimler... 

Ruhun  aydınlanmasında   göksel  buluşmalar...

Aynanın  öteki  yüzüne  çekilip,  anlatımlarımı  yansıtmaya  karar  verdim.

 

 

30 yıl bir insana, bir olaya, bir yaşanmışlığa tarih demek için yeterli bir zaman dilimi. Sizin için bu tarihin ilk cümlesi nasıl kurulmalı?

 

“Işık  ve  sevgiyle”

 

 

Işık ve Sevgiyle... Bu cümledeki ısrarınızdan yorulmadınız mı?

 

Dünya  karanlık  ve  nefretten  vazgeçti mi ?

Bilim Kurgu  filmlerindeki  felaket  senaryoları  tek tek  gerçek  oluyor.

Yapay  seralarla,  oksijen  fanusları  altında  karanlık  bir  dünya  kalacak  geriye..

Derebeylik  çağlarına  geri  dönüldü.

Emperyalistler,  görülmedik  bir  haksızlık  ve  sahtekarlık  tarihi  yazıyorlar.

Tek  tanrıları  para !  Hiçbir  korkuları,  zerre  kadar  merhametleri  yok !

Çokuluslu  şirketlerin  güdümünde,  küreselleşme ( ! )  adına  ulusal  sınırları  hiçleyip  ülkeleri  parçalıyor,  işgal  ediyor,  insanları,  çocukları  katlediyorlar.

Bütün  coğrafyalardaki  hesaplar  açık  açık  dile  getirildiği  halde, madenleri,  toprakları,  hürriyetleri de  satılığa  çıkarılan  insanlık,  hiçbir  zaman  bu  kadar  yüz kızartıcı  teslimiyet,  sessizlik  ve  aymazlıkla  suç  ortaklığı  içinde  olmamıştı.

Gökyüzü  deliniyor,  buzullar  eriyor...  Tarımı  ve  geleceği  yokedecek  çağın  felaketi  olarak,  genetik  yapısı  değiştirilmiş  organizmalardan  sözediliyor !

Öyle  bir  katastrof  yaşanıyor ki ;  “Işık  ve  sevgiyle”  tabii...

Bir  dua  gibi ;  “Işık  ve  sevgiyle”

Belki de  sadece  bir  cümle  değildir !

Terennümünde  gizil  bir  enerji  vardır...  Birbirine  karışan  fısıltılar  reaksiyona  geçer !!!

 

 

Yeniden görünmeme konusuna dönmek istiyorum, bu bir korunma mı?

 

Şarkılarım  ve  dinleyicilerim  çok  ayrıcalıklı  bir  atmosferde  kendi  cumhuriyetlerini  ilan  ettiler.

Kapanış değil...  Duvarlar  yok. Hissettiklerini  yaşadıkları  yüzölçümünün,  daha  özgür,  daha  kalabalık  ve  sınırsız  olması  için  çabalıyorlar.

 

 

Sizin müziğinizle çekildiğiniz yere “içerisi” dersek, dışarıyı ne kadar izleyebildiniz, bu çekilme, yeni dinleyicileriniz, ya da potansiyel dinleyicileriniz arasında bir uzaklık yaratmadı mı?

 

Görece  bir  sessizlik  bu...

Onbeş  yıldır,  her  sene  yayınladığım  albümlerle  buluşan,  birbiriyle  haberleşen  insanlar... Anadolunun  en  uzak  köylerinden,  hapishanelerden  mektuplar  alıyorum.  Oralarda  kurulan  kütüphaneleri,  bir  şarkıyla  yaşadıkları  miladı  anlatıyorlar. Sulandırılmış  hiçbir  tanıtım  desteği

olmaksızın  büyüyen  kalabalık  bir  sevgi  ağı...

Bütün  bunlara  karşın  sırça  saraylarda  değilim.

Köhnemiş  sistemlerin,  oluşumların,  düzenlerin  hiçbirine  yakınlığım  ve  inancım  yok !

Cehennemden  cennete  doğru,  anlatımlarım  ve  eylemlerimle  yollar  çiziyorum.

Üretimlerimi  yansıttığım  yerden,  sizin  kastettiğiniz  dışarısı  kılcal  damarlarına  kadar  görünüyor.

Aydınlık  ve  karanlık  notalar !

Herşey  bir  bütün...  Bu  muazzam  desende  sigara  yanıkları  gibi  karaltılar...

 

 

Dışarıda... sizin baktığınız yerden “dışarıda” ne var?

 

Dışarıdan  içeriye  bakıyorum !

Sisler  içinde  anlamsız  görüntüler...

Çok  uzun  yıllardır,  yetinmelerin  kabullenmişliğinde  küme  düşmüş  bir  ülke.

Elli  yılı  aşkın  “Karşı  Devrim”  sürecinde  Türkiye,  1980  ve  özellikle  1983  yılından  başlayarak,  bozulma,  yozlaşma,  çürüme  döneminde.  Bugün  yaşanılan  sorunlar,  en  başta,  özgürlüğün  deformasyonla,  demokrasinin  hainlik  ve  satışlarla  karıştırılmasından.

Ulvi  değerlerin  yerini  sahte  mağduriyetlerin  ekran  hikayeleri  almış.

Sayısız  sebeplerden,  “dur”  diyebilecek  toplumsal  refleks  yerle  bir  edilmiş.

Kaba  ve  nobran  birilerinin  ellerinde,  her  damardan  sömürülere  açık,  kayıp  bir  kara  parçası...

 

 

30 yıla yaydığınız aşk şarkılarınızı bir albümde toplama nedeniniz ne?

 

“Işık  ve  Sevgiyle  30  Yıl”  aynı  anda  geçmişe  ve  geleceğe  açılan  son  kapı.

Albümde  yer  alan  “Kuklacı  Amca” ,  “Gözünü  Seveyim” ,  “Şalamar”  gibi  şarkılar,  bilinen  manadaki  aşkın  ötesinde...

 

 

Siz, Bülent Ortaçgil, Fikret Kızılok... Kendi şarkıları ve kendi dinleyicileriyle özel bir harita yarattınız... Bu harita dışında kalan müziği nasıl tanımlıyorsunuz?

 

Gece  uçurumları  ve  ışıklar !

Ruhsal  derinlik  ve  arınmışlıklarla  şifrelenen  veya  çözülen,  zamansız,  mekansız  anlatımlar.

Kainatı,  hayatı  algılayış  biçemleri  sunan  düşünsel  örgüler...

Sanatın  her  dalındaki  bir  avuç  sanatçının  üretimleri  çöllerde  birer  vaha !

Ötekiler,  gözalıcı  bir  sunumun  vitrininde,  lezzetsiz,  hormonlu,  paket  servisler.

 

 

Albüm kapağınızda son söz “Herşey şimdi başlıyor”... Binlerce yıllık uygarlığın içinde şimdi başlayan ne? Bu sizin için mi, evrenin tümü için mi bir başlangıç?

 

“İsrafil  sur’a  üfledi

  O  ilahi  ses !

  Ve  gözleri  kamaştıran  Nur !

  Kum  yığınları  titredi.

  Kristal  Kanatlı  Efsane  Kuş

  Çığlıklarla  doğdu  küllerin  arasından

  HERŞEY  ŞİMDİ  BAŞLIYOR.”

 

 

Politikadan hep uzak durdunuz, politik saflar eskisi kadar sert ve keskin değil, ve muhalefet de küreselleşiyor... şimdi yeni bir söz söylenebilir mi, sizce?

 

Bir  olguya  uzak  veya  yakın  olmak  için,  önce  onun  varlığına,  anlamına  inanmak  gerek.

Sonsuz  Kainatta,  Karadeliklerin  arasında,  makro  ve  Mikroevrenlerde,  sayısız  galaksilerin  ortasında,  bir  zerrenin  üstünde  umarsızca  koşuşturan  insanlar !

Hayatın  anlamını,  varoluş  nedenini  çözememiş  insanoğlu  için,  dünyevi  beyhude  çabalar.

Kendi    ve  dış  uzaylarını  keşfedememişse ; Benliğiyle  barışık  değilse  insan,  güzelliklerin  uzlaşmaz  düşmanıdır...  Bir  yokedicidir.  En  büyük  acı da   budur.

Işık  ve  sevgiyle...

 

 

 

Cumhuriyet / Pazar Dergi (20.Haziran.2004)

Röportaj / Berat Günçıkan