GÖRÜŞ

İLHAN İREM

İrtica, Çokuluslu Şirketler ve Mustafa Kemal'in Askerleri

Evet, irtica gündemin birinci maddesi ve Ecevit de dahil olmak üzere, dinci kesime zarif dalışlar yaparak oy çıkarma gafletindeki hükümetin gündelik kıvırtmalar dışında bu konuda hiçbir radikal yaptırımı ufukta görünmüyor. Ayrıca kapanık Refah'ın uzantısındakilerin, örtünmeyenleri fahişe sayan demeçleriyle, ders almayan beyinlerin karanlık histerilerinin sürüp gittiği, o çıldırtıcı günlerden bu yana bir arpa boyu bile yol alınamadığı ayan beyan ortada. Zaten olmayan demokrasinin bütün düşlerini arka cebime koyarak, üçüncü bin yıla alnı açık, başı dik, evrensel bir dünya insanı olarak ulaşabilmek için, ülkemdeki yobazlık sorununun bir daha soluk alamayacak biçimde, en kökten şekilde çözümlenmesinden yanayım.

Bugünün devrim ordusunu 1980'lerin Türk-İslam sentezine endeksli paşalarıyla özdeş tutan, yalnızca adı ''aydın'' ağızdan dolma tüfeklerin de, Türkiye'nin aydınlık yoluna köstek olan diğerleriyle birlikte çanlarına ebedi bir ot tıkanacaktır böylelikle...Olup biteni netlikle görmenin çaresizliği ile bu boğucu sistemin kısıtlı harekât alanlarının dışına doğru, itaatsizlik çıtasını yükseltenler ve sivil toplum örgütleri, demokrasi düşlerinin kahramanları olarak üniformalı insanları en yakınlarında hissediyorlarsa...

Bütün kişiler ve kurumlar güvenilirlik açısından intihar ettikleri için, bu sonuç, genç Türkiye Cumhuriyeti'nin satışsız gerçek aydın olan, kaygılı ve umudunu yitirmeyen insanlarının, kırk yıl kadar önce bir örneğini daha gördüğümüz bütünleşme ve tutunma refleksleridir.

Sanal uzlaşmacıların yazıp çizdiği gibi, demokrasi açısından kaotik bir görüntü değildir bu...

Çünkü, ülkede güvenebileceğimiz tek kurum; neferinden generaline, 1923 Aydınlanma Devrimi'nin -1980'lerin kişilerle kısıtlı yaptırımlarının dışında- hiç zaafa düşmemiş bekçisi olan, en milliyetçiden daha vatansever ve en soldan daha solda, Mustafa Kemal 'in askerleridir. Ordudan ses geldikçe, güzel güzel demokrasiden söz ediyorsun da, sen nerdesin? Atatürk devrimlerini aynı inançla savunan o insanlar karşısında, senin çıkarlarını es geçip, vatanın için kılını kıpırdattığına şahit olamadık. En büyük diktatörlere ve bugünlerin tohumlarını atan aymazlara kalabalık otoyolların kenarlarında anıtmezarlar kazıp alkış tuttun... En büyük hrsızları demokrasi kahramanı ilan ettin ve onlardan bazılarını peygamberlerle eş tutup, salya-sümük kurbanlarla baştacı ediyorsun... Kavuniçi koltukları bile şaibeli milletvekili; orada bulunma anlamlarını sorgulayan birkaç vatansever güzel insan dışında, sen geriye ne kadar kaldıysa, saf yürek Anadolu insanını hiç mi hiç temsil etmiyorsun!

***

Alın size, sadece ilkeli, tutarlı, disiplinli birilerinin başedebileceği, irtica kadar vahim, irticadan öte bambaşka bir sorun; Bir sene önce çok iyi giden turizm girdilerinden sonra, üç tarafı denizlerle çevrili ülkede bu yaz acaba niye bir turizm faciası yaşanıyor? İkibin kişilik beş yıldızlı otellerde acaba niye yirmi kişi var? O bakir yeşilliklerin, güzelim körfezlerin çok katlı beton yığınlarına dönüştürülüp iğfal edilişi ayrı konu...

Ama Bergama'da ışıklı bir halk tokadı ile engellenen Eurogold ve Türkiye topraklarında sayısız ruhsat alan altın ve maden şirketlerinin turizmi baltalama kanalıyla bir baskı oluşturup, önlerini açma sevdasında olduklarını biliyor musnuz?

Sadece Eurogold gündeme geldiği için, ondan haberimiz var. Oysa Türkiye'nin çeşitli yörelerinde aynı konularda altı yüze yakın ruhsat verilmiş... Türkiye yüzölçümünün yüzde on üçü artık bu çokuluslu şirketlerin mülkü. İçimizden birçoklarının da, öz değerlerimizi şavullayıp, sanal çağdaşlık adına zamanından önce destekledikleri küreselleşme olgusu (!) içinde Türkiye'yi çöplükleri ve sömürgeleri zanneden çokuluslu şirketlerin tanıtım kitaplarındaki haritalarda Van Gölü ve yöresi Ermenistan olarak gösteriliyor! Mandacılar ve at gözlüklü Sartre aydınları için belki hava hoş... Ama, Bergama direnişinde çehresini gösteren bozulmamış Anadolu insanları, sömürge halkı, müstemleke ordusu olmayı kabul etmezler.

Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde yemin edip görev yapan bazı milletvekillerinin, kendi ülkelerinde cüret edemedikleri bu siyanür ve çöplük muhabbetlerini tezgâhlayan çokuluslu şirketlerin ülkemizdeki adamları olduğunu da duyum aldıysak, kime güveneceğiz?

Türkiye'nin onuru adına kaçınılmaz bir savaş verilecek!

Aydınlanma devrimini, egemenlik haklarımızı, gerçekten çağdaş, özgür, bağımsız, evrensel insanlığımızı içte ve dışta tehdit eden kim varsa, onlara karşı...

Bütün bu sözde demokrasi söylemli, kötü niyetli, aciz kıvırtmaların ötesinde, biliyoruz ki;

Mustafa Kemal'in askerleri, sonradan deforme olmayacak şekilde, gerektiği zaman gerektiği yerde olacaklardır. Zaten haftalardır noktası virgülü tartışılan söylem de bu. ''Biz anayasal görevimizi yapıyoruz'' demek, ''pardon'' anlamlı, görev sınırlarını belirleyici bir adım çekiş değil, ''yetmiş beş yıllık Türkiye Cumhuriyeti ve aydınlanma devrimlerini içte ve dışta tehdit eden kim varsa, onlara karşı gereken savaşımı hiç hesapsız ve en radikal şekilde siz yapmazsanız, biz yaparız'' demek.

Gönlüm birilerinin uyanışından yana...

O zaman güzellik... Düğün-bayram...

Ama bu çok yakın/çok uzak ihtimal olmazsa...

Olup biteceklere şaşırmayın hiç!

Bunca üçkâğıtlı dinsel zaaf ve satış öyküleri içinde, gerçeğinden her zaman korktuğunuz yarım yamalak demokrasiyi bile hak edip hak etmediğinizi düşünün.

Işık ve sevgiyle...