İLHAN İREM ALTIN PLAK ÖDÜLÜ ALIYOR

“GÖLGE ADAM / BİR MENAJERİN ANILARI” ORHAN ŞEVKİ

“GÖLGE ADAM / BİR MENAJERİN ANILARI” ORHAN ŞEVKİ

 

Müzik dünyasındaki pekçok ünlünün menajerliğini yapan Orhan Şevki anılarından oluşan kitabını yayımladı.

Popüler müziğin 40 yıllık tarihine tanıklık eden Orhan Şevki, müzik dünyasında bir dönem yaşananları çarpıcı bir dille anlatırken,

Türkiye’nin sosyal, siyasi, ekonomik süreçlerini de yan hikayelerle bir roman tadında tahlil ediyor.

İlhan İrem, Sezen Aksu, Cem Karaca, Barış Manço, Kayahan, Nilüfer, Yeliz ve daha birçok sanatçının bir dönem menajerliğini yapan Orhan Şevki,

halen Kınalıada’da yaşıyor ve araştırma kitapları hazırlıyor.

Kitapta yazarın okuduğu kitaplar, izlediği filmler ve sergiler ile ilgili satır arası notlarını okurken,

Orhan Şevki’nin derin entelektüel birikimine şahit olacak ve müzik dünyasının, Türkiye’nin nerelerden nereye geldiğini düşüneceksiniz.

Pekçok ünlünün hiç bilinmedik yönlerini bugünkü magazinel yaklaşımın çok ötesinde bir anlatımla sergileyen “Gölge Adam” kitabında oldukça ilginç anılar yer alıyor.

İlhan İrem’in ilk menajeri olan ve 20 yıl süreyle birlikte çalışmayı sürdüren Orhan Şevki’nin anıları içinde İlhan İrem ile ilgili bölümler özel bir önem taşıyor.

Yaşayan Efsane’nin ilk gençlik yıllarında henüz hayatta bile olmayan yeni nesil hayranları için “Gölge Adam” kitabı bir koleksiyon değerinde.

Orhan Şevki’nin kırk yıl boyunca tuttuğu günlüklerden oluşan “Gölge Adam / Bir Menajerin Anıları” kitabından bazı bölümler:



İLHAN İREM ALTIN PLAK ÖDÜLÜ ALIYOR (24 Ekim 1974)

İlhan İrem, “Haydi Sil Gözlerini/Yazık Oldu Yarınlara” adlı parçalarının bulunduğu ikinci 45’liğinin başarılı satışı nedeniyle

Diskotür firması sahibi Antuan Şoris tarafından "Altın Plak"la ödüllendirildi. İlhan’ın sevincine payan yok, artık zaferini kanıtlayacak bir de altın plağı var.

Hilton Roof'ta yapılan kokteyle Tanju Okan, Nesrin Sipahi, Yeliz, Yeşim, Füsun Önal, Esin Afşar, Cahit Oben, Üç Hürel, Engin Evin, Hayko, Meral Atakök, Uğur Işık, Ömer

Vidinel, Verda Sümer, Metin Ersoy, Fecri Ebcioğlu, Halit Kıvanç, Fikret Hakan, İstanbul Radyosundan Nedim Erağan, Ünar Uzmen, Başak Doğru, Gönül Doğal, Nejat ve Müveddet Çetinok,

Sevim Canel, Söz yazarı Çiğdem Talu, Zührap Büyük, besteci Selmi Andak, İrfan Özbakır, plak şirketi sahipleri ve prodüktörlerinden Nino Varon, Jak Erkohen, İhsan Söğütoğlu, Hilmi Coşkun,

Kadir Demirtürk ve ben katıldık. İlhan İrem “Altın Plağını” Halit Kıvanç’ın elinden aldı.

 

(S.32)

 

………

 

ANKARA’DAKİ TV ÇEKİMİ (2- 3. Ocak. Perşembe- Cuma- 1975)

Ankara'ya TV çekimi için yılbaşını geçirdiğimiz Bolu Çizmeci Moteline uğrayıp bizimle buluşan İlhan İrem'le birlikte geldik. Asu ve İlhan programda yer alıyorlardı. Bu arada TRT’den Atilla İlvan(baba) bizim için tüm programlarını altüst edip her zamanki konukseverliğini gösterdi. Çekilen programdan pek hoşnut değildik ama Atilla babanın nezaketi ve İlhan'ın delicesine ancak temkinli araba kullanışı aklımızdan çıkmadı. Dönüşte alanda hep birlikte kafaları tütsüledik ve İstanbul'a uçtuk.

 

………

 

MAYIS 1978’DEN NOTLAR...
GALA KULÜBÜNDE ÇALIŞAN NİLÜFER-İLHAN İREM-ERSAN ERDURA ÜÇLÜSÜNÜN BÜYÜK BAŞARISI

Gala Kulübü sahibi Behlül Vural’la konuşup buraya bir show koymayı düşündüğümü söyledim. Sibel Egemen ,Nilüfer ve Ersan Erdura’yı yan yana getirip bir üçlü gösteri düzenlemiştim. Sahnede tek bir sanatçının tekdüzeliğinden müşterilerin artık bıktığını çok iyi bilen Behlül teklifimi hemen kabul etti. Gazetecilere pozlar filan verildi, ancak provalar sırasında Sibel Egemen bu gösteride bulunmak istemediğini söyledi. O kendi başına bir şeyler yapmak niyetindeydi. Ben de bu tür gruplarda bulunmayı pek sevmeyen İlhan İrem’le konuşup kendisini ikna ettim. Gala’da show başladı. İlk geceden ay sonuna kadar kulüp her gece fuldü. Güzel şarkıların bir arada söylenmesi, her sanatçının kendi showu ve Grup Doğuş’un mükemmel eşliği ile inanılmaz geceler yaşandı. Haziran ayında dünya kupası maçları başlıyordu, müşteri sayısı düşecek diye showu bitirmek istedim ama öyle olmadı, ne dünya kupası ne de hiçbir şey bu showun başarısını durduramadı. Hem Behlül, hem biz çok iyi kazandık.

 

(S.155)
ÇİÇEK PASAJI GÖÇTÜ (Mayıs 1978)

Gala’da süre giden üçlü gösteriden çıktıktan sonra her zamanki gibi İlhan İrem’le Galatasaray’da Çiçek Pasajının karşısında açılmış bulunan Zümrüt işkembecisine gittik. Ama bu kez gördüğümüz manzara karşısında irkildik. Koca Çiçek Pasajı çökmüş, toprak ve taş yığını hâline gelmişti. Bir tek giriş kapısının üstündeki tarihi plaket yerli yerinde kalmıştı. Ayrıca yan taraftaki ünlü ‘Degüstasyon’ restoranı da yerle bir olmuştu.

 

(S.157)

………

 

(Şubat 1979)

İlhan İrem Kayhan Öztepe’nin çekeceği bir TV programına gitmek üzere yola koyuluyor. Aradan saatler geçiyor, Kayhan Öztepe İlhan’ın menajerliğini yaptığı kız kardeşim Sibel’i arayıp İlhan’ın stüdyoya gelmediğini, ekibin ağaç olduğunu söylüyor. Biz de merak ediyoruz, ancak İlhan telefon ediyor. İstanbul- Ankara yolunun tam ortasında sevgilisini özlemiş ve gerisin geri dönmüş. Durumu kurtarmaya çalışıyoruz ama Kayhan çok sinirleniyor ve İlhan İrem TRT’den 6 ay boykot alıyor. Bu arada kardeşimle Kayhan Öztepe’nin de arası açılıyor, çünkü daha önce de Sibel Egemen’de aynı olay yaşanmıştı : “Bu hep bana yapılıyor” diye öfkeleniyor, neyse ki bir süre sonra barışıyorlar.

 

(S.203)

………

 

İLHAN İREM’İN ASKERLİK SERÜVENİ (Mart 1979)

Barış & Ajans 74’deki odamdayım. Çevremde bir sürü insan. Gazeteciler, müzisyenler, artistler. Bunlarla tek tek konuşuyor, notlar alıyor, programlar yapıyorum. En son olarak da İlhan İrem’in “Eurovision”a katılacağı “Bir Yıldız” adlı şarkısına nasıl bir promosyon yapacağımızı planlayacağız, bu yüzden odadaki herkesin gitmesini bekliyorum, ama bir kişi var ki saatlerce koltukta oturmuş hiç konuşmadan bizi bekliyor. Dayanamayıp soruyorum:

“ – Siz neyi bekliyorsunuz? Yoksa şarkı sözü yazarı mısınız ?”

“- Şarkı sözü yazarı değilim. Polisim. İlhan İrem’i almaya geldim.”

“ – İlhan İrem ne yaptı ki almaya geldiniz ?”

“ – Bir şey yapmadı. Askerliği geldi, onu şubeye teslim etme görevini bana verdiler.”

Bu sözleri duyar duymaz İlhan içerdeki odaya kaçmaz mı? Polis de peşinden gidiyor. Hayri Küçük ortaya çıkıp adının Mehmet olduğunu öğrendiğimiz polise İlhan’a birkaç gün izin vermesini, böylece toparlanabileceğini söylüyor. Polis Mehmet bu teklifimizi kabul ediyor, ancak sorumluluğu üstümüze yıkarak. Yine de İlhan’la birlikte askerlik şubesine gitmeleri gerektiğini, ancak ondan sonra izin verebileceğini söylüyor. Böylece İlhan İrem biraz rahatlıyor. Ertesi gece de polis Mehmet’le birlikte ofise geliyorlar. Gece Stardust’a gideceğimizden, hep beraber bir yerde bir şeyler yiyip, kulübe geçiyoruz. Doğal olarak polis Mehmet de yanımızdan ayrılmıyor. Gülistan Okan, yeğeni Figen, Can İmer, Nesli Özsoy, Mehmet Teoman, piyanist Ercan, İlhan İrem, Ercü, Nazan Şoray, Hayri Küçük, Ayşe Tunalı ve benim katıldığımız gece sabaha kadar sürerken, 04.00’e doğru polis Mehmet yorgunluktan bitiyor ve artık dayanamayacağını, bu yaşantının kendisine uygun olmadığını söyleyip, İlhan’ı bana teslim ederek, ertesi gün buluşmak üzere evine gidiyor.

Ne kadar ağır bir yaşantı tarzımız olduğunu işte o gece daha iyi anlıyorum, adamcağız bir gün bile dayanamadı. İlhan İrem ertesi gün polis Mehmet’le buluşup Sivas’a askerlik görevini yapmaya gidiyor ama “Bir Yıldız” adlı şarkısı ile finale kaldığı hâlde yarışmaya katılamaması beni üzüyor.

 

(S.204)

………

 

İLHAN İREM’LE ‘YORGUN ARGIN’

10.Mart.Salı- 1981- Aztek Bar

İlhan İrem’le oturuyoruz Aztek’te. Son günlerin bunalımları beni sarmış. İlhan da bana açılmak istiyor, içinde derin bir boşluk taşıdığı her hâlinden belli, ama bunun nedenini kendi de çözememiş. Boşluk belki de uzakta olan sevgilisinden kaynaklanıyor, ona telefon etmesini söylüyorum, en azından bu duyguların sevgilisi ile bağlantılı olup olmadığını anlayabilir. Buradan çıkışta telefon ederim, diyor. Konuşurken de gözleri doluyor. Şu sıralar çok başarılı işler yaptığı hâlde bu bunalım da nereden çıktı böyle? “Yorgun-Argın” diye bir şarkı yapmış, onun dizeleri de durumunu yansıtıyor.

“YORGUN ARGIN

Gönlümün yatağında
Yorgun argın gezen su
Boşuna köpüklenme
Bir şelale yok artık
Gitgide karanlığa
Gömülüp gideceksin
Seni aydınlatmaya
Bir meşale yok artık”

Bir peçete kağıdına bu dizeleri yazıyor, ben de onu biraz rahatlatıyorum.

 

(S.279)

.........

 

 

 

İLHAN İREM’İN ALBÜMÜ “PENCERE”

11.Mart. Cuma-Tarabya (1983)

İlhan İrem’in son plağının bandını dinliyoruz. Doğumdan ölüme bir öykü. 2.500.000 liraya mal olan bir yapıt. Bu arabesk furyasının ortasında satmayabilir ama bunun iyi bir kitap-plak olduğunu da kim yadsıyabilir ki ?

 

(S.356)

………

 

İLHAN İREM’LE BAYRAM BAYRAM BAYRAM...

12. Temmuz. 1983 Perşembe – Çınarcık– Şeker Bayramı

İlhan İrem geldi erkenden. Çınarcık’ta iş var oraya gideceğiz. Gece “Lalezar” sonrası tartıştığım ve bu saçma yaşam biçimine son vermesini istediğim Aynur’a veda bile etmeden çıkıyorum. İlhan arabayı çok iyi kullanır, süratli ama dikkatli. Bayram olduğundan biz de Coşkun Demir’in söylediği çiklet jingılını tutturuyoruz birlikte: “Bayram bayram, bayram, bayram bayram hey hey !” diye. Katılıyoruz gülmekten.

Karamürsel-Yalova yolu üstünde susuzluktan ölüyorum, bira arıyorum ve deniz kıyısında ‘Papatya’ adlı papatyalarla bezenmiş bir kır restoranı buluyoruz. İnşaatı tam bitirmemişler henüz, ancak bizi sıcak bir ilgi ile karşılıyorlar. Ben bira, İlhan rakı içiyor. Çevreye bakıyoruz birlikte. Deniz kıyısında küvet, lavabo, soba, tuvalet oturağı gibi nesneleri atmışlar, ayrıca bir sürü de boş şarap şişesi var. Körfezin ölümü giderek yaklaşıyor. Çınarcıkta Ergun Günaydın bizi karşılıyor ve provadan önce rakı masası kurdurtuyor.
ODAYA GELEN BORNOZLU KIZ

13. Temmuz. 1983 Cuma – Çınarcık

Hüner Coşkuner ve İlhan İremli bir program yapılıyor Üstün gazinosunda her şey çok iyi gidiyor. Parayı da alıyoruz. Bu arada Aynur ve yeğeni Murat da geliyorlar ve barışıyoruz bizimki ile. Gece program sırasında oturuyoruz masaya ve içiyoruz. Karşımızda oturan kızlar İlhan’la beni kesmeye başlıyorlar . Neyse bu eğlenceli gece bitiyor ve Pina otele gidiyoruz. Hep birlikte bir odada sabahlayacağız. Aynur dayanamayıp içerdeki odada yatıyor, biz oturuyoruz. Tam bu sırada kapı çalınıyor, İlhan’ın yardımcısı Apo açıyor ve karşımızda bornozuna sarılmış, gazinoda karşımızda oturan kızlardan biri ile karşılaşıyoruz. İlhan’a sataşıyor, şaşırıyoruz ama amaç belli onunla kalmak istiyor. Oysa İlhan’ın Hülya adlı küçük bir sevgilisi var, o da aramızda. Kızı güçlükle dışarı çıkartıyoruz…Çürümüşlük her yanı sarmış.

 

(S.363)

………

 

 

“Koridor” 5.Ocak.1994 Çarşamba

Dün gece İlhan İrem ve eşi Hansu’yu ziyaret edip çok hoş bir gece geçirdik. İlhan’ın “Koridor” adını verdiği kaseti olağanüstü. Müziği ile Türkiye boyutlarını aşmış ,anlaşılması güç bir roman, ama çözdüğünüzde müthiş tat veriyor. Çok etkileyici. Türkiye’de şansı ne olabilir bilemem ? Ama Ahmet Ertegün’ün eline geçerse bir şeyler olur diye düşünüyorum. İlhan İrem bir ara kötü bir hastalığa yakalanmıştı, o süreçte düşünceleri onu böyle bir yapıta ulaştırmış. Şimdi sağlığı çok iyi. Daha da iyi olacak. Kaç tane İlhan var bu dünyada ?

 

(S.588)

………

 

“Uçabilselerdi” 21.Ağustos. Pazar-1994

Şiş ayağım yüzünden dışarı çıkamayınca, durmaksızın okumaya başladım. Bu da bir süredir ara verdiğim yazın dünyasına yeniden kavuşmamı sağladı. Artık eski güzel ortamımda yaşıyorum. 12.Eylül.1980’den sonra insanların okuma alışkanlığı yok edilmeye çalışıldı. Bu yüzden de zaten bilinçsiz olan toplum daha da gerilere gitti. Genç kuşak böyle bir ortamda yetişti ve dünyaya bakış açıları da sadece maddiyatla ilişkili oldu. Aralarından bazıları bunu aştı ama sayıları çok azdı. Bizim gibiler ise ekonomik sorunlar yüzünden rahat okuma fırsatı bulamadı. Büyük kitleler TV’lerde sunulan boş konulu programlarla uyutuldu. Hatta bazı masallar gerçekmiş gibi verildi. İnsanlar sanattan uzaklaştırıldı.

Bugün Milliyet Sanat’ın ağustos sayısında 50 yaş konusunda ilginç yazıları gözden geçirirken ,ben de aynı sendromu yaşadığımdan bir çok alıntı yaptım. Tomris Uyar’ın “Yazılı Günler” (1985-88)’de Tomris Uyar’ın ‘Yazılı Günler’inde çok güzel değinmeler var. Hem müzikçi hem de yazar ,hatta ressam İlhan İrem’in “Delirium” kitabını da bir kez daha gözden geçirirken Türkiye’deki şu an yaşadığımız ortamı irdelemesini ,eleştirmesini ve ileriye umutla bakmasını çok olumlu buldum. Hele “Uçabilselerdi” yazısı çok hoştu.

 

(S.607)

.........

 

12.Mart. Salı-1996-

Özdemir Arkan (Kaptan)- Yenildik ama teslim olmadık demişti. Gerçekten de yıllardır yeniliyoruz ama teslim olmuyoruz ,çünkü savaşmayı sürdürüyoruz.

Zaten teslim olduğumuz anda hayattan kopar gideriz.

İlhan İrem de Montaigne’den bir yorum getirdi.

“Zafer zafer değildir

Yenilen yenildiğini kabul etmedikçe”

Bugün insanların ezilip susturulduğu bir tarihin yıldönümü. Kaç kişinin ocağı söndürüldü, kaç kişi öldürüldü ve 3 yiğit idam edildi.

22.Mart-Cuma-

Müthiş bir baskının altında darala darala bu noktaya geldin. Yenisini artık kaldıracak hâlin yok gibi.

Kafka’nın kahramanları gibi absürdite’nin içindesin, ya da Beckett’in Godot’sunu bekleyen adamlarından birisin.

Bu ortamda yaşaman çok güç, o hâlde sakin olmalısın .Her şeyi akışa bırak. Bekle ve gör, onları da beklet görsünler...

Siz saldırın, ben yerimdeyim...

 

(S.646)

 

 

*********

 

 

GÖLGE ADAM / BİR MENAJERİN ANILARI – ORHAN ŞEVKİ (2009) (Heyamola Yayınları)

 

 

http://www.ilknokta.com/urun/96367/Golge-Ada4m-Bir-Menajerin-Anilari--Orhan-Sevki.html

 

 

* * * * * * * * *