DÜN

Dün,
Denizleri içerdim bir bakışta.
Köpükten atlarda kaygısız yolculuklar,
Dün...

Hangi tepenin gölgesindeydim ?
Hangi ışık engelleniyor ?
Nereden esiyor rüzgar ?

Dün,
Uçuşan tüylerde derin düşünceler.
Dün,
Yüreğimden tohumlar dökerdim.
Toprağa eğilmeden / bakmadan bulutlara,
Çiçek tarlaları sererdim toplu mezarlara.

Dün,
Tanrıyla koşut,
Ölü toprağını ıslatıp
Canlar eylerdim çamurdan.

Dün, odasında küçücük bir ozan
Kendi koridorlarımda kendime erdim.

 

O siyah kedi yaşıyor mu acaba ?
Erik baharlarındaki baykuş...

Ölmüşlerdir.

Aynı yerdeyiz yine
İçinden çıkılır şey değil, dün.


Gelen giden yok.
Duruyoruz sessizlik içinde
Bekliyoruz.
Büyüyerek.

Yarın mı  eksiliyor ?
Dün mü  çoğalıyor her an ?

Kırışıklara romans.

Beyaz dumanlar eski istasyonlarda
-Yaz düşleri özenle yerleştirilmiş çiçekli valizlere-

Kalış
Ve geçmişten / geçmişe yolculuk,
gidişimiz.

Damdan dama atladı siyah kedi.
Işık olduğunu gördüm parmaklıklar ardından.

Tırnaklarımı, dişlerimi kainata döktüm
Kızdığınız korkusuzluk bundan.

Dün,
Hiç dün gibi geçmiyordu arşivlenenler.
Bugün de  öyle.
Bir yarında yaşıyoruz düne nazaran.
Dün oldu şu an.

 

Örümceğim ağını örüyor, herşeyden haberli
Derin bir gitar soloyla
Kuştüyü döşüyor kraliçe.
“Oyun Sürmeli” diyor
Gündüz / gece.
Gün ve gece de  yok, biliyorsun
Bir ışık işçiliğinin kuytusundayız.


Şimdi lir çalarım sana
Tanrılar diyarından.
Daha duyulmadık bir hastalıktan ölüveririm.

Kök meyvalı bir ağaç büyütüyoruz, sonsuza.

 

dizin