NAZ

Dev bir çiçeği,
korkularına, ilgisizliklerine bıraktın.
Ölü gezegen gözlü birilerinin.
Vahşi doğada renklenmesini,
Kokmasını benzersiz,
Dikilip yücelmeyi öğrettin.

Geriye gösterimde bir gül açışı
Kırılışı gagalarla yumurtanın
Sarıp sarmalamayı öğrenişim
sevgi kırıntılarını.

Azgın dalgalara bırak kendini,
Kumlara çakıldığı yerden tepetaklak,
Engin kulaçlarını aydınlatan dışbükey aynalarda...
“Başka türlü üşüyen, başka türlü yaşayan
bukalemun tanrılardan uzak dur” dedin.

Birkaç sıcak “Son Çağrı” ötesinde tuttum sözümü.

Dışı olmadığından içine atan yürek.

Umutları “Naz” bilir.
Naz beyazdır.
Yıllar sonra sevişti “İris”le.
Kara beyaz yavruları oldu.
-Sarmanların hikayesi karışık-

Oza’yı gelin aldık.
Oza başka bir babadan mı ?
Anlamıyor...
İris’in karanlığını,
Aklığını Naz’ın.
Siyah ve beyazın kaçınılmaz ölümüyle açılan
tapınak kapılarını.


Ölümlü hayatları, sevgileri
Ölümsüz kılmayı öğrettin.
Bütün hava ve yol koşullarına hazır labirentler,
Bilinmeyen mevsimler.

Soğuk, sıcak.
Tohum, çiçek, yaprak...
Toprak, deniz, gökyüzü...
Henüz tanışmadığımız hayat / ölüm mekanları.

 

“Şeytan” dedikleri sevimli kemirgen.
Aynı anda sesi geliyor herşeyin.
Gülme hin hin !
Senin için fokurduyor kaos.

Neyse...
Bir yerinde durmasını çılgın akıntıların
Uğultulu dönüşlerle ulaşmak mertebelere

Demlenmeden mezun olmak hayattan.

İçiçe geçmiş bulanık boyutlar...
Gece seyirliği fosforlu uçurtmalar...
İlahilere karışan yıldırımlar...
Dağılıyoruz.

Rehavet...
Avare gezinmeler sonrası ansızın açılan sözkapakları.
Suya atılan taş...
Sonsuza yayılan halkalar...
Gönül tanıklığı birilerinin.
Kuşlar, yağmurlar, bulutlar...
Atmosfer olayları.
Gecelerce dinlediğimiz koridorlarda,
Öteleri sessizliğin.


 

dizin