ABD’nin Şeytan Üçgeni

Cumhuriyet Gazetesi (7 Eylül 2010)

Uzun vadeli planlarını İkiz Kuleler saldırısından sonra hızlandıran ABD, terör odağı kabul ettiği İslam coğrafyası içinde kendisine hizmet edecek ılımlı İslam karakolları kuruyor.
İlhan İREM
Türkiye’yi çağdaşlık yolundan saptırıp yeniden cehaletin kucağına atmak isteyenlerin başlıca yalanı, laikliğin demokrasiye aykırı olduğunu söylemek.
Oysa, demokratik Batılı ülkelerin hepsi laiktir ve laiklik olmadan demokrasiden söz edilemez.
Ülkemizde yaşanan süreçte, dinin devlet işleri ile dirsek temasının bile demokrasi ve özgürlükleri nasıl buharlaştırabildiğini giderek büyüyen acılarla görüyoruz.
ABD’nin ve diğer emperyalistlerin çağdaş Türkiye’yi ılımlı İslam projesiyle uysallaştırıp eritme planı, son on yıldır büyük bir hız kazandı ve “son darbe” aşamasına geldi.
Gerçekte olmayan bir sorunla karşı karşıya getirilip laiklik ve demokrasinin kurmaca ayrımında akıldışı bir tercihe doğru sürüklenmek istenen Türkiye’nin iki binli yıllarda yaşadıkları, esaret, ölüm ve adaletsizliğin şeytan üçgenidir.
Küresel derebeyleri, demokrasi ve normalleşme yalanlarıyla besledikleri kitlesel cehaleti örgütleyerek paylaşım politikaları için kullanıyorlar.
Dünya tarihinin her döneminde çeşitli çıkarlar uğruna egemen güçlere boyun eğip ülkelerine sırt çevirenlerin aymazlık hikâyeleri var...
Konular ülkeden ülkeye farklılık gösterse de hepsinin davranış biçimleri ortak. Yerelde; kendi düzeninin kayığını bağladığı emperyalist amaçların dümen suyunda laikliği yok etmek..
Ulusal değerleri hiçlemek…
Sözgelimi, Kuzey Ege’nin yaşam kaynağı olan Kaz Dağları’nı çokuluslu altın canavarlarının insafına terk edip 11 yılda 10 milyar liralık bir rant için çöplüğe dönüştürülmesine göz yumabilmek… Ki, kirlenen yeraltı sularının, ağaçların, toprağın, havanın, insan sağlığının geri gelmeyecek olması dışında, Kaz Dağları’ndaki tarımın 11 yıllık geliri 77 milyar liradır. (*)
Tüm bilimsel, çağcıl ve yaşamsal verileri es geçen bir beyin yıkamayla bilinçsizliği kutsamak...
Dış amaçların pazar savaşını kendi ülkesinin savaşı gibi vitrinleyip o amaçlar uğruna ülkeyi savaşa sürüklemek, sebep-sonuç ilişkisi kuramayan insanlara savaş türküleri söylemek...
Bunlar cehaletin en büyüğü değilse, kişinin kendi ülkesine yapabileceği en büyük kötülükler.
Egemen güçlerin derdi bugün için petrol…
Gelecekte su ve Afrika çöllerine kurulacak güneş enerjisi panelleri.
Uzun vadeli planlarını İkiz Kuleler saldırısından sonra hızlandıran ABD, terör odağı kabul ettiği İslam coğrafyası içinde kendisine hizmet edecek ılımlı İslam karakolları kuruyor.
Bu kurulumun pilot bölgelerinden birine dönüştürülen ülkenin etrafı görünmez tel örgülerle çevriliyor. Direnenler, duvarların arkasına atılırken, ulusal değerler bir bir siliniyor.
Yaşanan oyunları görebilmek ise düne, bugüne, yarına sahip çıkacak bir vicdan ve evrensel insan duyarlığı gerektiriyor.
İşte bu gezegensel barışçıl hassasiyeti yaratan, aydınlanma devrimini hayata geçirip tüm İslam âlemi içinde Türkiye’yi ayrıcalıklı kılan Atatürk’ün cumhuriyetine saldırıları bundandır.
Petrolunu elinden aldıkları çöl krallıklarının yedi yıldızlı otellerle dolu görgüsüz başkentlerinde altın kaplamalı limuzinleriyle turlayan bedevilerin ülkesine benzetmek…
Onlar gibi tepkisiz, uysal, yaşamasız yığınlar yaratabilmek.
Bir Mustafa Kemal’leri olmadığı için laiklikten yoksun olan İslam ülkeleri, devlet ve toplum hayatında bilim yerine dini referans aldıklarından, yaklaşık 1.5 milyarlık Müslüman nüfusa oranla çok az sayıdaki dünya vatandaşlarının dışında, bilimsiz, sanatsız, hürriyetsiz… Çağdaş kadın ve çağdaş gençlikten yoksun bir yaşam güdüklüğü içinde, korkuların, dogmaların ve hurafelerin cenderesinde kıvranıyor.
İslam dünyası, din olgusunu sadece kişilerin iç dünyalarında bırakıp çağın özgürlüklerine korkusuzca açılmadıkça, bilim ve evrensel sanatın derinliklerine yükselebilecek bir toplumsal bilince ulaşmadıkça, gelecekte modern dünyanın daha da kölesi olacak ve hoşgörüsüz, tek boyutlu yaşamlar doğurarak büyüyen kronik cehaletten kurtulamayacaktır.
(*) Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi / Ziraat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Kenan Kaynaş’ın Kaz Dağları Raporu. (2011)