ASLA PES ETME !

 

İlhan İrem, 40. sanat yılının ilk röportajını Aydınlık’a verdi. Sanatının yanında muhalif duruşu ve Cumhuriyet değerlerine sahip çıkan cesur açıklamalarıyla da büyük beğeni toplayan İrem’le yoğun geçen 40 yılı ve geleceği konuştuk.

“40. sanat yılımda hayallerimin can bulduğu konserler vermek istiyorum” diyen İrem, Türkiye’de ve hatta dünyada yapılmamış konseptte hazırladığı bir konser/albüm projesinin de müjdesini verdi.

 

1973'te ilk kırkbeşlik plağınız "Birleşsin Bütün Eller/Bazen Neşe Bazen Keder" üzerinden 40 yıllık bir süre geçmiş. O günden bugüne gelişen müziğinizi nasıl özetlersiniz? Bu bir evrim, her yapıtta bir öncekinin üzerine koymak ya da kişisel düşünce yapınızın bir yansıması olarak adlandırılabilir mi?

 

Sorunun içinde verdiğiniz cevaplar doğru. Müziğim benimle birlikte büyüdü. Giderek varoluşun anlamını yansıtan anlatımlara dönüştü. Ve süreç devam ediyor. 1973’te ilk plağım “Birleşsin Bütün Eller” yayınlandığında 17 yaşındaydım. Yaklaşık her 10 yılda bir müziğimde köklü değişimler yaratan milatlar yaşadım. İlk gençlik yıllarının nahif masumiyet rüzgarı 10 yıl sonra yerini katastrof çığlıklarına bıraktı. 12 Eylül ve sonrasında gelen  amerikan-arap kırması liberalizmle toplumun, sanatın, ilişkilerin, değerlerin bozulması kendi içime doğru başlayan uzaklaşmanın ilk sebepleriydi belki de.

1983’te “Pencere… Köprü… Ve Ötesi…” adlı üç albümlük rock senfoniyi yazmak için yedi yıl süren inzivanın daha ilk aylarında somut olarak kelimelere dökmesi çok zor bir farkındalıktı yaşadığım. Bambaşka bir algıya açılan oluşumun sinyalleri… 17 yaşında Bursa’daki çatı katında “Birleşsin Bütün Eller”i yazan İlhan, 1983’te Tarabya’da perdeleri sıkı sıkı kapalı inziva evinde “Pencere” albümünün şiirlerini yazan İlhan… Önce ve sonra başka yerlerdeki başka zamanlardaki İlhanlar, hepimiz bir aradaydık. Bütün zamanları, bütün İlhanları, her şeyi sonsuzluk notalarında yaşamaya başladığım o andan itibaren yüreğime bir şarkı ırmağı akmaya başladı. 1974 yazında Anlasana’yı yazma nedenim olan bir haberci rüyanın sırlarını aralamaya çalışırken, düşler girdabında kayboldum.


Aradan geçen bunca yıla dönüp baktığınızda, müzikal yaşantınıza dair "keşke"leriniz var mı?

 

Hayatım, yaşanırken biriktirdiğim görüntüler, içsel yolculuklar, tortulu anılar ve tüm bunların ötesindeki kan, ter ve gözyaşlarıyla canımdan can verdiğim şarkılar. Üretmek benim için gecesi gündüzü birbirine karışmış bir tutku sarmalı. Dış dünyadan soyutlanmamı ve aynı zamanda ona diri tepkiler vermemi sağlayan ruhumun en vazgeçilmez parçası özgürlük.

Bir tek keşke olabilir; Keşke, eğlenceliklerle gerçek sanat arasındaki muazzam fark daha net ayırt edilebilseydi. Yurtdışından gelen çerezlere stadyumların açılıp milyon dolarların döküldüğü bir ülke keşke kendi değerlerinin kıymetini bilebilseydi.


Yapıtlarınızı ticari amaç gütmeksizin ve eleştirilere kulak asmaksızın arzu ettiğiniz şekilde paylaştınız dinleyenlerinizle. Yapılan yorumlara da hiçbir şekilde yanıt verme gereği görmediğiniz anlaşılıyor. Bu yolculuğun zorluklarını önceden tahmin ediyor muydunuz?

 

Aşk aşkına, Aşık Ruhlara nefes olmak için geldim. İnandığımı yapıyorum. Bu yürek bu bedende çırpındıkça her ne olursa olsun “İlhan İrem” imzamı atmaya devam edeceğim.


35. Sanat yılınızda hakkınızda bir radyo belgeseli ve bir panel yapıldığını görüyoruz. 40. yılda da benzer çalışmalar ya da bir saygı gecesi organizasyonu olacak mı?

 

İlhan İrem izleyicilerinin iletişim ağı İrembağı’nın hazırlayacağı bazı etkinlikler olacak. Benden ön izin almanın dışında, tamamen özgür ve bağımsız çalışmalar içindeler. Sene içinde “40 Işık Yılı” ile ilgili, sergi ve panel gibi etkinlikler gerçekleştirecekler. Ayrıca İlhan İrem izleyicilerinin İlhan İrem’i anlattığı bir kitap yayınlanacak.


90'lı yılların ilk yarısından bu yana ekranlara hiç çıkmıyorsunuz. Dinleyenleriniz sizi bu yıl ekranlarda görebilecek mi?

 

Yıllardır televizyon kanallarından İlhan İrem Belgeseli ve özel solo programlar yapmak için gelen yoğun teklifler var. Bu yıl değişik bir proje ile ekrana çıkmayı düşünebilirim.

 

Şarkılarınızı yorumlamak isteyen pek çok yorumcunun olduğuna, bu arzularını sosyal medya üzerinden dahi dile getirdiklerine şahit oluyoruz. Bu konudaki kriterlerinizi ve adınıza bir saygı albümü yapılmasına dair düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?

 

Bu konuda çok fazla talep var, ancak şarkılarımı vermemeyi tercih ediyorum. Saygı albümlerinin, popüler isimleri bir araya getirerek sadece daha çok satma amacına yönelik hazırlanan sulandırılmış projeler olduğunu düşünüyorum. Plak şirketlerinden tribute albüm teklifleri gelmesine karşın, belirttiğim nedenlerden dolayı üzerinde pek düşünmedim. Gelecekte böyle bir projeye onay verirsem, piyasa normlarının dışında, bugünedek yapılmış tecimsel ve pek çoğu müzikal anlamda başarısız albümlerden daha farklı olacağını söyleyebilirim.


"Anlasana" , "Yazık Oldu Yarınlara" gibi şarkılarınızı çok genç bir döneminizde, 20 yaşınızda besteleyip yayınladığınızı biliyoruz. Bugünkü müzik piyasasına dair düşünceleriniz nelerdir? Anıldığı gibi bütünüyle bir piyasa mıdır? Beğendiğiniz genç isimler var mıdır?

 

Bugünkü müzik piyasasının hali aslında ülkenin son on yıldaki durumu ile özdeş. İçi boşaltılmış, derinliği alınmış, tamamen kof  ve yaldızlı görüntülere dayalı ucuz duyarlıklar, yapaylık ve gözbağcılık… Haksızlıkların yaşandığı, özgürlüğün kanatlarının kırıldığı bu cinnetistanda insanlar dizilere ağlıyor, ucuz duyarlıklar içeren hayali yanılsamalara tepki veriyor. Birkaç istisna hariç, herkes bu toplumsal sağırlığın ve sığlığın ekmeğini yeme peşinde. Her şey illuzyona dayalı. Oysa görsellik ancak şiirsellikle taçlandığı zaman sanata dönüşür. Dünya şiirselliğini yitirdi. Güzel insanların da içinde yaşamak zorunda bırakıldığı bu maymunlar cehenneminin nedeni budur.


Bir röportajınızda "Sahnede ölmek istiyorum" demiş ve sahne çalışmalarınızın engellendiğini kaydetmiştiniz. Bu konuyu biraz açabilir misiniz; bu bir siyasi kaygı engeli mi yoksa müzikal kıskançlıkların doğurduğu bir engel mi?

 

Konunun özü, içi boşaltılmış yalınkat hayatların farklı olana karşı duydukları ilkel yoketme duygusudur.

Kurguladıkları düzeni tümüyle reddetmiş bir sanatçının etrafındaki sevgi halesinden duyulan rahatsızlıktır. Konserlerimdeki coşkulu kalabalıkların yürek buluşmasını kendi klişelerince adlandıramadıkları için anlayamıyorlar. Onlara söylenecek çok şey var. Ama onlar aslında yoklar ve farkında değiller. Bilmiyorlar. Yüzlerine ayna tutulunca kaçışıyorlar.

Bu gibi nedenlerle her dönemde değişik odakların ve bazı isimlerin engelleme girişimleri ile karşılaşıyorum. Elimde net bilgiler olmasına karşın hiç ilgilenmemeyi yeğledim. Ben kendi yolumun yolcusuyum. Sadece müziğimi yaşıyorum. Şarkılarımla arınan ruhlar için üretmeyi sürdüreceğim. Zaten başka ne kaldı ki !


Ülke gündemine dair görüşlerinizi cesur bir dille dile getiriyorsunuz ve gelecek için yine de umutlu olduğunuzu belirtiyorsunuz. İçinde bulunduğumuz bu dönemi nasıl özetlersiniz?

 

Utanç verici olaylar yaşanıyor. ‘Nasıl olabilir? Bu nasıl olabilir?’ dediğimiz her gün daha büyük bir skandal ile, daha büyük bir şuursuzlukla karşılaşıyoruz. İş çığrından çıktı!

Bütün değerler tersyüz edildi ve sonunda adalete kadar gelindi… Masumiyet karinesi tepetaklak olunca ortaya hayatları söndüren, insanları, aileleri mahveden bir garabet çıktı; ‘Masumiyeti ispatlanana kadar herkes suçludur artık.’ Kafka’nın “Dava” kabusunda yaşıyor gibiyiz. Silivri’de yaşanan karabasan, Josef K’nin suçunu bilmeden yargılandığı mahkemeden hiç farklı değil. Ve gerçekten trajikomik bir durum var ki; Korku çağının baş sorumluları sınırsız bir sorumsuzluk içinde yaşananlardan şikayet edebiliyorlar.

Son dönemde barış türküleri söyleniyor. Gönülden diliyorum, keşke olsa. Ama mümkün değil. Yapamazlar. Çünkü barıştan söz edebilmesi için insanın, önce kendiyle barışık olması lazım. Rövanş ve kin duygularından arınması, özü-sözü bir cam gibi şeffaf olması lazım… En önemlisi barış getireceğini söylediği toprakları gerçekten sevmesi lazım. Tarihi elma gibi dilimleyerek, zihniyetine uygun olanları alıp, diğerlerini dışlamaması lazım… Ve bırakın ölümü, bu topraklarda bir yaprak kıpırdasa, bir kişiye haksızlık yapılsa, içi titreyecek sevgiler ve vicdanlar lazım gerçek barış için.



2013'te dinleyenlerinizi neler bekliyor? Yeni bir albüm, konserler ya da müzik harici sanatsal çalışmalarınız olacak mıdır? Eğer olursa albümdeki eserlerinizde ülke gündemine dair hassasiyetlerinizin izleri yer alacak mı?

 

40. Sanat Yılımda hayallerimin can bulduğu konserler vermek istiyorum. Türkiye’de ve hatta Dünyada yapılmamış konseptte hazırladığımız konser/albüm projesi var. Bu projeyi gerçekleştirmek en büyük dileğim. Ancak kültür-sanat atmosferi daha önce hiç olmadığı kadar çölleşmiş durumda. Son 10 yılda iyice bozulan toplumsal dokunun kiri, pası, duyarsızlıklar ve kalınlıklar aslında hiç olmaması gereken yerde, müzik yolculuğumun içinde giderek daha sık karşıma çıkmaya başladıkça, zorluklar ve imkansızlıklarla mücadele etmek zaman zaman “buralardan gitmek” duygusu yaratsa da;

“Umudu yitirmek yok!

Asla pes etme!” diyerek, aşkla devam ediyorum.

………

Aydınlık Gazetesi

(23 Şubat 2013)

Röp. Şenol Çarık