İlhan İrem’in müzikal yolculuğu

Murat Meriç
BirGün Pazar / 5 Mayıs 2013

 

Geçtiğimiz pazar, Mimar Sinan Üniversitesi Sedad Hakkı Eldem Oditoryumu’nda bir panel yapıldı: “40 Işık Yılı: İlhan İrem Paneli”. Yavuz Hakan Tok, Deniz Durukan, Erhan Konuk, Özlem Süyev ve Alp Tulunay’ın katıldığı panelin konuşmacılarından biri de bendim ancak bir “kaza” nedeniyle orada bulunamadım. Gidebilseydim, İlhan İrem müziğindeki “milatlar” ya da başka bir deyişle “kırılma noktaları”nı ve İrem’in memleket müziği içerisindeki yerini anlatacaktım. Düzenleyicilerin “iyileşmez hüzünden mistik huzura” ifadesiyle tanımladığı “yolculuk”, o gün enine boyuna konuşuldu. Ben, söyleyeceklerimi bugüne sakladım, bu satırlar aracılığıyla (biraz da gecikmiş olarak ve özürlerimle) meraklısına iletmek isterim.

Şunu söyleyerek başlayayım söze: 1974 ‘ten beri İlhan İrem hayranıyım. Annemler, kendimi bilmezken, beni uyutmak için “Haydi Sil Gözlerini” adlı plağı döndürürlermiş pikapta. Biraz konuşur hale gelince “boşver boşver arkadaş” diyerek şarkıya eşlik etmeye başladığım anlatılır. 1978’de, henüz altı yaşımdayken aldığım ilk plak “Ayrılık Akşamı”. Sonrasında bütün İlhan İrem albümlerini zamanında aldım, hızla dinledim ve hep çok sevdim. Bu kadarla kalmadım, konserlerine gittim, kendisiyle tanıştım. Bu yazı, bir “İlhan İrem hayranı”nın gözünden, onun müzikal yolculuğunu özetleme çabası.

İlhan İrem adını duyduğumuz yıl, benim onunla “tanıştığım” 1974. 1972’nin sonunda, bestelerini kaydettiği bantı eline alıp Unkapanı(na geldiğinde henüz 17 yaşındaydı İrem. Bursa’dan geliyordu. İlk red cevabını CBS’in müzik direktörü Nino Varon’dan aldı. Varon, daha sonra, bunun hayatındaki en büyük hata olduğunu söyleyecekti. İrem (ki o dönem soyadı Aldatmaz’dı), yılmadı, bu red cevabına rağmen firmaları dolaştı; kimi reddetti, kiminden “bestelerin güzel ama başkaları okusun” cevabını aldı ve nihayet, dönemin en mühim firmalarından Diskotür, onun şarkılarını yayınlamaya karar verdi. Diskotür’ün kaptanı Antuan Şöriz’in desteğiyle çıkarttığı ilk 45’lik (“Bazen Neşe Bazen Keder / Birleşsin Bütün Eller”) 1973 başlarında yayınlandı, ilgi görmedi. İkinci plağı, 1974 tarihli “Yazık Oldu Yarınlara / Haydi Sil Gözlerini”, onu kitlelere tanıttı. İlk yüzdeki şarkı “yılın şarkısı” seçildi, ikinci yüzdeki ise “Boşver Arkadaş” adıyla tanındı, sevildi. Bugün İlhan İrem konserlerinin en çok istek alan şarkılarından.

İlhan İrem’in hayatındaki ilk kırılma noktası bu gibi gözükse de asıl kırılma, bir yıl sonra yayınladığı üçüncü plağı “Anlasana / Ne Güzel Bak Yaşamak”. “Anlasana”, bambaşka bir şarkıydı ve “sonraki” İlhan İrem’in ilk izlerini taşıyordu. İkinci plak onu kitlelere tanıttı, bu plak yerini sağlamlaştırdı. Antuan Şöriz’in, İrem’i, o dönem sanatçıların yaptığı boykotu bahane ederek oluşan boşlukta piyasaya çıkarttığını ve meşhur ettiğini düşünenlere verilen ilk cevaptı bu plak. Sonrası geldi: “Havalar Nasıl”, “Gözünü Seveyim”, (“İşte Hayat” adıyla da bilinen) “Sensiz de Yaşanıyor”, “Sen Bilirsin”, “Ayrılık Akşamı (Konuşamıyorum)”, “Bal Ağızlım” gibi “hit”ler birbiri ardına yayınlandı ve İlhan İrem, 70’li yılların en büyük isimlerinden biri oldu. En önemli özelliği, kendi şarkılarını kendi söylemesi, bildiği yoldan ilerlemesiydi. Arada yaptığı ve Tanrı kavramını sorguladığı “Bir Varmış Bir Yokmuş (Kuklacı Amca)” şarkısını “henüz çok erken” diyerek piyasadan çekmek de kendi kararıydı. İlhan İrem bu yıllarda o kadar çok sevildi ki tuhaf bir şey oldu ve şarkının değil, şarkıcının korsanı piyasaya sürüldü o yıllarda: İlham İren adıyla piyasaya çıkartılan bir plak, İlhan İrem adını çağrıştırdığı için başta sattı ancak kısa sürede durum anlaşıldığından en enteresan vakalardan biri olarak tarihe geçti.

1981 yılında yayınlanan “Bezgin” (ki 1979 tarihli “Sevgiliye”den sonra ikinci albümüydü) , İlhan İrem’in hayatındaki ikinci büyük kırılma noktası: 80 sonrasının karanlık ortamında çıkarttığı bu albüm, dönemin “arabesk” anlayışına bir tepki ve bireysel acılar üzerinden bütün bir Türkiye’nin fotoğrafını çekmeye muktedir. İlhan İrem diskografisinin hâlâ en ayrıksı çalışması olan “Bezgin”, kısa sürede kendi hayranlarını yarattı. Karanlık ama bir o kadar da güzeldi.
İlhan İrem’in “Bezgin”den sonraki adımı, üzerinde uzun süre Çalıştığı “Pencere”, “Köprü”, “Ve Ötesi” adlı üçleme. Bu, onun müziğindeki üçüncü kırılma noktası. Çalışılan, tasarlanan, bir kitapla ve çizgi romanla desteklenen bu üçleme, 1983 – 87 yılları arasında, memleketin en “kesat” döneminde ve ikişer yıl arayla yayınlandı ve İlhan İrem hayranları tarafından ilgi gördü. Ancak onu “naif aşk şarkıları”yla tanıyan hayranların kimi, bu üçlemeye mesafeli yaklaştı. Pink Floyd’dan Supertramp’e dinlediklerine ve onu bugüne getirenlere selam çaktığı kapakları ve kurgusuyla bu üçleme, İlhan İrem’in “farklı” bir noktaya gitmesine sebep oldu. Bu noktada yeni hayranlar edindi, albümler içih toplu dinleme seansları yapıldı. [Burada kendimden söz edecek bir parantez açmama izin verin: İzmit’te lisedeydim bu dönem. Yakın arkadaşlarım Cem Bilen ve Cüneyt Öziş’le buluşup saatlerce bu plakları dinlediğimizi hatırlarım. Cüneyt’i birkaç yıl önce kaybettik. Bu yazıyı, ona, özlediğim “İlhan İrem hayranı”na armağan etmek isterim.] Küpesi yüzünden televizyona çıkartılmadığı, şarkılarını kitlelere duyuramadığı bir dönemde bu albümlerin çok satmasının sebebi, başka türlü açıklanamaz.

Bir yanda biraz üzdüğü eski hayranları, diğer yanda onu çok seven yenilerle 80’li yılları kapatan İlhan İrem, 1988’de, bu iki hattı birleştirecek adımı attı ve eski şarkılarının “güncel” düzenlemelerini yeni şarkılarla harmanladığı bir albüm yaptı: “Dünden Yarına”. Hemen ardından gelen “Uçun Kuşlar Uçun” (1989) ve “İlhan-ı Aşk”la (1992) bu adımı sağlamlaştırdı, eski hayranlarının gönlünü aldı, yenileri çoğalttı. Nihayet, 1994 yılının 1 Mart günü, uzun yıllardır üzerinde çalıştığı “Koridor” piyasaya çıktı. Bu, İrem’in diskografisindeki dördüncü ve en büyük kırılma noktası. Sonrası, “Anlasana”da hissettiğimiz “mistik” durumlar: Bir başka âleme geçiş. 2001 tarihli “Seni Seviyorum”, bu yoldaki ilk adım. Onu takiben piyasaya çıkan “Cennet İlâhileri” ise şimdilik son nokta. Arada “best of”lar ve “yeniden” piyasaya çıkartılan eski albümler var. Sadece bunlar değil, birbiri ardına piyasaya çıkan şiir, öykü ve deneme kitapları, açılan resim sergileri, gazete ve dergi yazıları da var bu süreçte, İlhan İrem hayranlarını sevindiren. Eski ve yeni hayranlarının kemikleşmesi, bir bütüne dönüşmesi, “ışık ve sevgiyle” şiarıyla birlikte hareket etmeleri de bu dönemde karşımıza çıkan yenilikler.

Bugün, 40. yılında pek çok sanatçının hayal bile edemediği sadık bir hayran kitlesine sahip İlhan İrem ve bu kitle onu ne yaparsa yapsın yalnız bırakmıyor, atacağı her adımı takip ediyor, o adım atmazsa bile buluşuyor, hasbihal ediyor. Geçtiğimiz hafta düzenlenen panel, bu “hasbihal”lerden biri. Yakın dönemde “40. yıl” konserleri de başlayacak –ki ilkinin tarihi açıklandı bile: 21 Eylül’de Açıkhava’da. Onun için ne söylesek az aslında; İlhan İrem, bilmeyenler için bir derya: On 45’lik ve (toplamalarla yeniden basımları da sayarsak) 23 albümden oluşan bir külliyat var elimizde. Sergileri, yazıları, kitapları ve hakkında yayınlanan çalışmaları hesaba bile katmıyoruz. Bu dolu dolu geçen 40 yılın sonunda söyleyebileceğimiz tek cümle var belki: Daha nice 40 yıllara!