PENCEREDEN GÜNÜMÜZE… 
Sinan Doyan / www.birzamanlar.net
Şubat 2007


         İlhan İremle ilgili bu köşemde ilk yazdığım yazıyı “Buraya kadar irdelediğimiz İlhan İrem dosyasını bir başka kalemde tekrar açacağız; "Pencereden Günümüze..." diyerek noktalamıştım. Yıl 2002 idi. Geçen beş sene zarfında 2 toplama, bir de stüdyo albümü olmak üzere 3 yeni basım albümü çıktı piyasaya İlhan İremin. Ve yıllardır özlemiyle beklediğimiz buluşmalar gerçekleşti; İstanbul ve Ankara konserleri. “Tam zamanıdır” deyip yeni bir İlhan İrem yazısı için sıvadık kolları. Konserlerle ilgili izlenimlerim www.iirem.com sitesinde yayınlanmıştı. Bu açıdan konserlere ilişkin detaylara burada girmeyeceğim.
          
           “Pencere” albümü için “bir başyapıt” demişim; gerçekten de öyle. Bugüne kadar denenmemişi denemiştir İlhan İrem; konsept olarak uzun bir öyküyü yıllara yayarak 3 ayrı albümde toplama fikri bir ilkti. Ve bunu da kendi öz müziğimizin tınılarıyla batılı bir düşüncede sunmak, hele o yılların müzik piyasası şartlarına göre uygulamak şapka çıkartılacak bir atılımdır. Albüme genel olarak bakıldığında bilinen romantik İlhan İremin dışında bir albümmüş gibi görünse de, zamanla dinlenildiğinde yine o tatları da barındırdığını görmekteyiz. 1973 yılında başladığı müzikal yolculuğunun 10. yılında dinleyenlerini şaşkına çeviren İlhan İrem, sonraki yıllardaki İlhan İremin sinyallerini bu albümle veriyordu. “Her bitiş getiriyor yeni bir başlangıcı” diyen de kendisiydi zaten. Bu titiz çalışma için bir araya gelen müzisyen kadrosu da inanılmazdı; Cezmi Başeğmez’den Melik Yirmibir’e, Onno Tunç’tan Berç Yenal’a, Turhan Yükseler’den Okay Temiz’e kadar muhteşem bir kadro ile kotarılmıştır “Pencere”.  Albümde dikkat çeken en önemli unsur ise kuşkusuz kullanılan efektlerdi. Örneklerine daha önce Cem Karaca, Barış Manço ve Erkin Koray şarkılarında rastladığımız atonal efektler bu sefer İlhan İremin “Pencere”sinin ve devamında geleceklerinin temelini oluşturmuştur. (“Havalar Nasıl”daki gök gürültüsü, “Er Mektubu”ndaki tüfek efektleri ve “Bezgin”deki kimi efektleri de sayabiliriz İlhan İremin önceki çalışmaları arasında) Yerinde ve kararında kullanılan helikopter, bebek ağlaması, tren düdüğü ve adım atma efektleri kimilerince Pink Floydvari bulunsa da o efektler evrenseldir; isteyenin dilediğince kullanabileceği efektlerdir. Bu albümdeki sözel anlatımlar ve evrensel boyuttaki bestelerin bir kısmı, dönemin katı TRT Denetleme Kurulundan geçer kararı aldı. Ancak, denetimden geç(e)meyen şarkıların geç(e)meme gerekçesi ise kelimelerdeki farklılık iddialarıydı; şefkatli yerine sevecen, imkan yerine olanak, eser yerine yapıt kullanılması gibi. Beklenildiği üzere, “Pencere” albümü Altın Plakla taçlandırıldı o sene. 

            “Pencere” albümü aslında başlı başına bir yazı konusu. “Pencereden Günümüze” başlığına sadık kalarak İlhan İremin diğer yapıtlarına da teker teker yer vereceğim düşünülürse oldukça uzun bir yazı olmaması açısından kısa geçişlerle anlatımıma devam edeceğim. İlk yazımda bahsettiğim “uzun suskunlukların hayra alamet olmadığı”  söylencesini doğrularcasına İlhan İrem, geçmiş yıllarına nazaran daha da aktif olarak görünmeye başladı. Nazan Şoray’a “Dünyanın Sekizinci Harikası” şarkısını verdi 1983 yılında. Bir Melih Kibar bestesine sözleri yazarak, okunması Coşkun Demire nasip olan harika çalışma “Kim O” ile de adından söz ettirdi o yıllarda. 1984 yılında Bulgaristanda düzenlenen Altın Orfe Yarışmasına katıldı. “Müzikal anlatımlarımla yetinmeyeceğim” diyerek yurt içinde kendi eserlerinden oluşan resim sergileri açtı.  “Pencere” albümü ile yeni bir başlangıcın sinyallerini veren ilhan İrem kıyafetleriyle de değiştiğini gösterdi o yıllarda; yıllardır traşlı, temiz yüzlü gördüğümüz İlhan İrem önce bıyık bıraktı, 1987’den itibaren de saçlarını uzatmaya başladı. Takım elbise, kravat ve papyonlu kıyafetlerin yerini ise önceleri bere çizme ve spor kıyafetler aldı, ilerleyen yıllarda ise kıyafetlerin rengi tek tip oldu, siyaha büründü. 80’li yılların, genel hayatımızda büyük değişimlere yolaçtığı gerçeğinde İlhan İremin küpesi de oldukça yadırgandı; tıpkı kıyafetleri gibi. Şarkılarının yetmediği tepkisel devinimlerde kıyafetleri devreye girmiş oldu böylece. Ama bunu bir yaşam biçimi olarak benimsediğinden kesinlikle taviz vermedi. Özellikle de TRT’ye. Kronolojik bir sırayla gittiğimden TRT  meselesine ilerleyen paragraflarda değineceğim. Üçlemenin ikinci ayağı albümü “Köprü” ise 1985 Gençlik Yılında piyasaya çıktı. 

           “Pencere” albümü ne kadar akustik bir albüm se “Köprü” albümü de o kadar sentetik bir anlayışla kaydedilmişti. 1983 seçimlerinde ANAP’ın yeni hükümeti kurması ve akabinde yapılan ekonomik reformlar neticesinde serbest piyasa ekonomisine geçilmiş ve artık bulunması imkansız olan materyaller bir bir vitrinlerde kendisini göstermeye başlamıştı. Bu hızlı değişimden nasibini alan bir sektör de elbet müzik sektörü oldu; her türlü enstrüman rahatlıkla bulunur oldu, stüdyolardaki kayıt teknikleri de bir o kadar ilerlemiş oldu. “Köprü” albümü de bu gelişmelerden nasibini alarak daha efektif bir şekilde Melih Kibar’ın aranjörlüğünde kaydedildi. “Pencere” albümü nasıl bir doğumla başlayıp hayatın sonuna kadar olan evreyi özetleyen bir albüm ise “Köprü” de “Ve Ötesi”ne ulaşana kadar ki evreyi, yani ölüm anını ve sonrasını özetleyen bir ana fikirle oluşturulmuş. Şarkıların bağlantıları, sözleri, efektleri bu tema üzerine kurulmuş.  Müzikal olarak da ağırlıkta rock sound’unun klavyeyle kotarılmış, elektronik biçimi diyebiliriz. “Köprü” albümü, İlhan İremin önceki çalışmalarına göre anlaşılması zor bir albüm; ancak İlhan İremin de zaten anlaşılma gibi bir kaygısı yok. Kişiye göre hissedişler değişebilir, anlaşılmalar da. Ancak, anlaşılma konusundaki bu yargımı ne yazık ki dönemin TRT anlayışı kavrayamadı. Birçok değerli grup ve sanatçı, TRT Denetleme Kurulu denen cenderede elendiler; kimileri yok oldu bu çarkta, kimileri de yılmadan savaştı. İlhan İrem de yılmayanlardandı. Geri dönen şarkılarının sözlerinde milim oynama yapmadı, kıyafetlerinden de asla ödün vermedi. İşin tuhaf kaçan bir yanı da radyosuyla, televizyonuyla komple bir yayın kuruluşu olan TRT, devlet tekelinde olmanın verdiği kimilerine göre avantaj (kimilerine göre de dezavantajı) olan konumuna ters düşecek kararlara imza attı; şöyle ki, İlhan İrem o yıllarda ekran yasaklısıydı, ama aynı kuruma ait radyolarda şarkıları çalınmaktaydı. Çelişkili bir durum söz konusuydu. Bu çelişki bir sonraki yıl olan 1986 yılında daha da kendisini belirginleştirdi. Eurovision Türkiye elemelerini tamamı gençlerden kurulu Klips & Onlar grubunun, sözleri İlhan İreme, bestesi Melih Kibara ait şarkısı “Halley” kazanmıştı. O yıllarda dünya yakınından geçecek olan Halley kuyruklu yıldızı için yazmıştı sözlerini. Ekran yasaklısı İlhan İrem’i yurt dışına götürmemek için bin bir takla atan da yine aynı devlet kurumuydu. Bir tepki olarak da İlhan İrem şarkıyı geri çekebilirdi, ama yapmadı. 1987 yılında ise Akdeniz Akdeniz Şarkı Yarışmasında kendi bestesi “Samanyolu”nu büyük orkestra eşliğinde canlı olarak seslendirdi. Bir sene evvel Nilüfer’in birinci olduğu bu yarışmanın devamı sonraki yıllarda gelmedi ne yazık ki. (Sonraki yıllarda Akdeniz Şarkı Yarışması, Megahit Akdeniz gibi isimlerde yarışmalar düzenlendi). 

           “Samanyolu” şarkısı, üçlemenin son ayağı olan “Ve Ötesi” albümünde yer alan bir çalışmaydı. Ve aynı yıl albüm de piyasaya sürüldü. İkişer yıl arayla piyasaya çıkan albümlerle üçleme tamamlanmış oldu. “Pencere” ve “Köprü” albümlerindeki hareketlilik “Ve Ötesi”nde yerini sakinliğe, durgunluğa ve tekrar akustik sound’a bırakmıştı. Üstelik ilk iki albümde aranjör masasında yeralan Melih Kibar’ın yerine genç bir müzisyen Aykut Gürel geçmişti. “Köprü” albümünde sıklıkla üstünde durduğu “ayna” teması bu albümde açıklığa kavuşuyor. Ve “acaba iki albümdür ne anlatmaya” çalışıyor diyenlere de kendilerince bulacakları cevabın anahtarını sunuyordu. Bu albümde efektlere pek az yer verildiğinden alabildiğine sade bir albüm statüsüne koyabiliriz “Ve Ötesi”ni. 1987 yılını üçlemeyi tamamlamanın verdiği rahatlıkla kapatan İlhan İrem, takip edenlerini hem şaşkına çeviren hem de  sevindiren bir olaya imza atar; 1988 Eurovision Türkiye Elemelerine katılır. Oldukça renkli geçen bir yarışma sonrasında “herkes”in beklediği olmaz. Evet herkes, şarkısını bitirdikten sonra salonda kıyamet koparcasına alkış tufanına tutulan İlhan İrem’in birinci olacağını sanırken ipi göğüsleyen taraf M.F.Ö. grubu olur. İlhan İremin “Yurtta Barış Dünyada Barış” şarkısı hem sözleriyle hem melodisiyle oldukça güzel ve evrensel bir çalışmadır. Ne yazık ki kararı veren TRT Jürisinden geçer not alamaz. Ertesi gün tüm gazetelerin manşetlerinde İlhan İrem vardır. Yarışma sonrası spekülasyonlar ve dedikodular ayyuka çıkar. Kimlerince yarışmaya siyaset bulaştığı, yarışma öncesi İlhan İremin “Oyum SHP’ye” kampanyasında yer almasının jüriyi olumsuz etkilediği, M.F.Ö.’nün şarkısının “Sufi” tarikatına yakın durduğu ve dolayısıyla dönemin TRT yönetimince kabul gördüğü tartışılır durur gazete sayfalarında. Bir başka fikir de geçen yıl hakkı yanilen M.F.Ö.’ye, bu sene tolerans tanındığı yönündeydi. Sebep ne olursa olsun sonuç değişmeyecekti; tartışmalar da, her iki tarafa zarar vereceğinden fazla üzerine durulmadı. Ancak, yediden yetmişe herkes Türkiye’de “bir İlhan İrem gerçeği” olduğunu gördü ve kabullendi.  
           İlhan İrem yarışma sonrası hızını kesmez ve kanımca diskografisinde bir başyapıt olarak nitelendirebileceğim albümü “Dünden Yarına” yaz gelmeden raflarda yerini alır. Albüm, Aykut Gürel’in şapka çıkarılacak şekildeki aranjörlüğünde eski ile yeni İlhan İrem arasında bir köprü vazifesi anlayışıyla, eski ve yeni bestelerin kotarılmasıyla oluşturulmuştur. Üstelik, yarışma parçası “Yurtta Barış Dünyada Barış” şarkısı da eklenerek. Kariyerindeki en önemli hitlerin yanı sıra yeni bestelerin de yer aldığı bu albümün müzisyen kadrosu da inanılmazdır. Ancak o kadroda dikkat çeken bir isim vardı ki; İlhan İremin 90’lardaki soundunun belirleyici isimlerinden biri olacak gitarist Gür Akad’dı bu isim. 1984 yılında grubu White Chees ile dikkat çeken genç gitarist, 1986 yılında ülkemizi temsil eden Klips & Onlar kadrosundaki isimlerdendi. Uzun saçları, gitar çalışı ve kıyafetiyle daha o yıllarda gençlerin ilgisini çekmiş olan Gür Akad’ı İlhan İrem de dikkatle takip etmiş ve kadrosuna dahil etmişti. İlhan İrem, 1988 yılı bitmeden oldukça özveri isteyen bir projeye daha imza atar. Bir duyuru ile yurt çapındaki müzisyen / gruplardan demolarını ister; amacı bunları eleyerek en iyilerinden bir albüm fikridir. Ulaşan onlarca demodan seçim yapmakta zorlanır jüri üyeleri Okay Temiz, İlhan irem, Güven Erkin Erkal, Hulusi Tunca, Nazmi Şenel. 8 grupta karar kılınır ve toplam 10 şarkının yeraldığı proje “Değişim Rüzgarları-Winds Of Change” adıyla Uzelli Plakçılık tarafından piyasaya sürülür. “Müzikal anlatımlarla yetinmediği”nden bahsetmiştik; biri 1985’te “Pencere Köprü ve Ötesi”, diğeri de 1987’de “Uzaklarda Biri Var” olmak üzere 2 kitabıyla anlatımlarına devam etti İlhan İrem. 

           “Uçun Kuşlar Uçun” albümü çıktığında ise 1989 yılı bitmek üzereydi. 80’lerin başdöndüren etkilerinden olsa gerek müzik dünyamızda da olumlu kıpırtılar meydana gelmekteydi. Müzik dünyası 10 yıllık ağır arabesk hakimliğinden pop’a göz kırpar olmuş, birbirini ardına kurulan rock grupları ise şimdilik sinemalarda verdikleri konserlerle adlarını duyurmaya başlamışlardır. Gelişmeler yüz güldüren cinstendi. Müzik piyasasının seyrine albüm yapmadığını bildiğimiz İlhan İrem’in bu albümünde, gelişmelere paralel olarak rock sound’u içersinde harmanlanmış şarkılar görmekteyiz.
Özellikle de Gür Akad’ı orkestrasına katmasıyla 90’lardaki müzikal altyapısının ne olacağının sinyallerini verdi. Bu albümden alınabilecek bir başka sinyal ise, bazı şarkılardaki ritimlerin, bilgisayar programlanmasıyla kotarılmasından dolayıdır. Düzenlemelere daha bir sentetik hava veren bu sample sesler, ilerideki İlhan İrem albümlerinde sıklıkla karşılaşacağımız bir özellik olacaktır. “Uçun Kuşlar Uçun” albümü, bir şarkı hariç tamamı yeni bestelerden oluşan 60 dakikalık bir müzik ziyafetidir. “Gemiler Döner Geriye” gibi İlhan İrem diskografisinin en önemli hitlerinden birini barındıran bu albümle, Gür Akad’ın distortion gitarıyla bezenmiş “Olanlar Olmuş” şarkısıyla geçmiş yeniden hatırlanmış, bitişte ki “Koridora Doğru” parçasıyla da yeni bir kapı açılacağının haberi verilmiştir. “Uçun Kuşlar Uçun” albümünün bir başka açıdan önemi ise, albüm için hazırlanan, ancak Kültür bakanlığı’nın şarkının çıkarılması koşuluyla izin verdiği albümde yer almayan, halen de yayınlanamayan “Blues for Molla”yı da kapsamasıdır. 1990 yılındaki Eurovision Türkiye Elemeleri için bir parça daha yollar İlhan İrem; “Komedi” şarkısında sahnede Seden Gürel’le unutulmaz bir sahne şovu sergilemesine rağmen yurt dışı vizesi Kayahan’ın olur. İlerleyen yıllarda İlhan İrem hayranları “Komedi”nin yeni bir albümde yayınlanmasını beklerler, ancak bu bekleyiş yaklaşık 8 yıl sürecektir. 
           1990 yılında, üçlemenin bir özeti şeklinde “Pencere..Köprü..Ve Ötesi” albümleri, tek bir albüm halinde piyasaya verilir.  Ağırlıklı olarak “Pencere” albümünden şarkıların yeraldığı bu albüm bir nev’i hatırlatma görevi gördü. Ayrıca “Katastrof” adlı şiir kitabı da bu yıl içinde piyasaya çıkar. Son stüdyo albümünü 1989 yılında piyasaya süren İlhan İrem, uzunca bir sessizlik devresine girer. Son üç yılını (1987-1988-1989) albümlerle, yarışmalarla, kitaplarla ve sergilerle dolu dolu geçiren İlhan İrem’in bu sessizliği 1992 yılında son bulur. 1991 yılı bitmeden Hansu İrem’le evlenen İlhan İrem, 1992 yılı başlarında da “İlhan-ı Aşk” albümünü çıkarır.  
           Uzunca bir süredir “Koridor” isimli bir çalışması üzerinde yoğunlaştığı bilinmesine rağmen, “İlhan-ı Aşk” isimli bir albümle geri dönmesi beklentileri biraz daha uzatmış oldu. Demek ki henüz “Koridor”un zamanı gelmemişti. Ama zamanı gelen bir şey vardı ki; bunu da zaten “İlhan-ı Aşk” albümünde görüyoruz : Yıllardır özlemi çekilen Türk Pop Müziğindeki hareketlilikti bu zamanı gelen olgu. 1990 yılından itibaren daha da belirginleşen bu hareketlilik çok değil, birkaç sene içinde sapla samanın birbirine gireceği bir dönemin başlangıcını oluşturmaktaydı. Genel olarak ele alındığında sözler Aysel Gürel, beste ve düzenlemeler de Onno Tunç ve Garo Mafyan imzalı şarkılar olunca  bir anda Türk Pop Müziği beklenen ve özlenen atılımını gerçekleştirdi. Zamanla da şarkılar birbirini tekrar etmeye başladı. Bu harketliliğe girilmeden İlhan İrem, yeni albümünü Garo Mafyan’a teslim eder. Alt yapı ritimlerinin tamamen sentetik olduğu düzenlemelere Garo Mafyan imzalı aranjelerde rastlayacaktık artık. “İlhan-ı Aşk” albümü her ne kadar ney, kemençe, yaylı tambur ve ud gibi akustik enstrümanların yoğun olarak kullanıldığı bir albüm olsa da kullanılan sample seslerle, sentetik havadan kurtulamadı. Ama “Sürgün Gibi Masallarda” gibi bir muhteşem hit şarkıyı da bünyesinde barındırdı. Sözlerini, yeni evlendiği eşi Hansu İrem’le birlikte yazdığı bu  şarkının gördüğü ilgi inanılmazdır. Aslında tek bir şarkıyla sınırlandırmamak lazım; “Hayatın Üçüncü Gözü”, “Dön”, “İlhan-ı Aşk” ve “Ara Ara Beni Ara” gibi şarkılar da çok güzel. Ama “Sürgün Gibi Masallarda” bir çırpıda aradan sıyrılan şarkı olur. Şimdiye kadar birkaç şarkı dışında hep kendi yazdıklarını besteleyen İlhan İrem, Hansu İrem’in sözleriyle de bu kabuğunu bir anlamda çatlatmış oluyordu. “İlhan-ı Aşk” albümüyle birlikte, yıllardır alışageldiğimiz İlhan İrem dış görünümü de son bulacaktı. Gerek albüm kapaklarında ki resimleri (gözlüksüz) gerek ise renkli ve şık kıyafetleri bu albüm sonrasında rafa kalkmış olacaktı. Bir “Koridor”a girmek üzereydi İlhan İrem; ışık uzaklardaydı. Ama görünüyordu. Altın Plak ödülünü de kazanan “İlhan-ı Aşk” albümüyle bir anlamda “Koridor”a adım atmış oldu İlhan İrem. 

             İki yılda bir albüm çıkarma geleneği bu sefer de bozulmaz ve1994 yılında beklenen “Koridor” albümü piyasaya çıkar. Aynı yıl’ın Ağustos ayında denemelerden oluşan “Delirium” kitabı ve bir müddet sonra da “Koridor” albümünün meditasyon versiyonu “Romans” piyasaya sürülür; 2 yıllık suskunluğunu hızlı bir şekilde bozmuştur İlhan İrem. “Koridor” albümü, beklendildiği gibi bir şaheser olarak karşımıza çıkmıştır. Düzenlemeler, en yavaş parçalarda bile oldukça sert ritimler üzerine oturtulmuş ve gitarlar Gür Akad’ın hakimiyetine bırakılmıştır. Aynı sertlik sözlerde de kendisini göstermektedir; “Görüşmeyelim” deki gibi. Ayrıca 4 şarkının tamamında, 1 şarkıda da ortak olarak Hansu İrem’in sözlerine rastlıyoruz bu albümde. Tabii vokalini de eklersek, albümdeki katkısı göz ardı edilemeyecek büyüklüktedir Hansu İrem’in. 1985 yılından yazmaya başladığı “Koridor”un öyküsünde yine bir bütünlük vardır; “Pencere, Köprü ve Ötesi”ndeki gibi. Bu bütünlüğü de ancak albümün tamamını dinleyerek buluyoruz. Şarkıları tek başlarına ele aldığımızdaki hissedişle tamamını dinlediğimizdeki hissedişin farklılığı kolayca anlaşılmaktadır zaten. Ama baştan sona bir öykü değil albümde anlatılan; Koridor’un “iki duvar arasında”ki yaşananları diyebiliriz özetle. Albümle birlikte İlhan İrem’in görünümündeki şaşırtıcı değişiklik de ilk dikkati çeken unsur olur takipcileri arasında. Tamamiyle siyahlara bürünmüş kıyafeti, siyah ojeli tırnakları, uzun ve dağınık saçları ve kirli sakalıyla bambaşka boyutta bir İlhan İrem vardır 1994 yılı ve sonrasında. Bir “karanlık” olgusu hakimdir genel görünümde. Tabii bu durum basının da ilgisine(!) mazhar olur; olmaya da devam etmekte zaten. “Koridor” albümündeki sert şarkılardan arınmış ve de albüme dahil edilmemiş iki şarkının da bulunduğu bir başka albüm olan “Romans” ise bir meditasyon havasındadır. Konsept de öyle tasarlanmıştır zaten.  
           1995 yılında ise dinleyicilerinin beklemediği bir şey gerçekleşir ve “Sevgililer Günü” adıyla bir “best of” yayınlanır. Üstelik “best of/1” ibaresiyle de bir serinin geleceği bellidir. “Anlasana”, “Yazık Oldu Yarınlara”, Olanlar Olmuş”, “Sazlıklardan Havalanan” ve “Gemiler Döner Geriye” gibi köşebaşı olmuş hitleri bu seçkidedir. Albümün adına yakışır biçimde oldukca romantik şarkılar yerleştirilmiştir albüme. Doğal olarak, bu kadar güzel şarkıları biraraya toplayan bu albümün satışı da yüz güldürür ve Altın Plak alır. Serinin ikinci albümü olan “Aşk İksiri/Cadı Ağacı” ise 1997 yılında piyasaya çıkar. 1973 yılından beri 45’lik ve Long Play’lerde kalmış olan şarkılar teker teker dijital ortama aktarılmaktadır. Özellikle bu çalışmalarına ulaşamayanlar için bir hazine gözler önüne serilmektedir. “Best of 2” deki şarkılar, albümün (adına uygun olarak) A yüzüne duygusal, B yüzüne ise rock şeklinde serpiştirilmiştir. Bu albümün ertesi yılında ise “Millennium / Sanalizasyon Fareleri, Yarasalar ve Diğerleri” isimli kitabı ve serinin üçüncü albümü “Hayat Öpücüğü” yayınlanır.  Bu albümde dinleyenlerini bir sürpriz beklemektedir; daha önce kaydedilip albümlerine alınmayan üç şarkısı bu albümdedir. 1990 Eurovision Türkiye Elemeleri şarkısı (farklı bir düzenlemeyle) “Komedi” de dahil olmak üzere “Sevginin O Gelmez Yazları” ve “Herşeysin” şarkıları pırlanta değerindedir hayranları için. Süprizler bununla da kalmaz; 1980 dönemi İlhan İrem’ini yansıtan 4 albüm aynı yıl içinde (2000) piyasaya sürülür. “Bezgin”, “Pencere”, “Köprü” ve “Ve Ötesi” albümleri, aynı yıllarda kaydedilmiş bazı özdeş versionlar içeren tıpkı basımlarıyla Long Play’lerden CD’lere aktarılmıştır. Bir İlhan İrem külliyatı tamamlanmak üzeredir artık. Ancak, bir müddet bu “best of”lara ara verilir ve röportajlarında bahsettiği “Koridor”un devamı niteliğindeki albümü olan “Seni Seviyorum” 2001 yılında sessiz sedasız piyasaya çıkar.

          
           “Koridor” albümü her ne kadar hem hareketli hem de duygusal şarkılar yönünden doyurucu bir albümse de, devamı niteliğindeki “Seni Seviyorum”da sular durulmuş gibi bir izlenim söz konusu. Sözel manada zaten hareketlilik getirecek bir durum da söz konusu değil. Uzun yıllar sonra yine Özdemir Asaf’ın bir şiirini albümüne almıştır İlhan İrem. Hansu irem’in bu albümdeki ağırlığı daha da belirgin; şarkı sözleriyle, ortak yazılımlarla, sanat yönetmenliğiyle, birlikte yaşamanın yanında birlikte üretebilmenin en güzel örneğini sunuyor bizlere. “Dua” ile açılan albüm tek şarkılarla ama bir bütün içinde “Alemlere İşaretim”le son bulmakta. Garo Mafyan’ın dingin düzenlemeleri de albümü üst seviyelere taşıyan bir başka önemli unsur. Müzikseverlerin, uzun yıllar yanında görmeye alıştığı Gür Akad ise bu albümde yok; yerine eski dost Berç Yenal var. “Koridor” albümünde de eşlik eden müzisyenler değişmeden bu albümde de yer almışlar. Bu da İlhan İrem gibi işine titiz bir sanatçının, hissedişlerinin kavranması açısından önemli bir nokta. Uzun yıllar aynı isimleri albümüne davet etmesi de “ortak hissedişlerin” önemine haiz bir durumdur.  Ara zamanda çıkan 3 adet best of ve 4 adet tıpkı basım albümü saymazsak 7 sene sonra gelen bu stüdyo albümüyle İlhan İrem, müzikal yolculuğunun en tepelerinde bir yerlerde gezindiğini de göstermiş oldu bizlere. Ama işaret ettiği bir nokta vardı; “alemlere işaretim” diyerek bu müzikal yolculukta bir zirveyi hedeflediği belliydi. 
           “Seni Seviyorum” albümünün üstünden iki sene geçtikten sonra “best of”ların dördüncü ayağı olan “Bir Meleğe Aşık Oldum” piyasaya çıkar. 1973 yılında çıkardığı ilk 45’lik şarkılarının da yeraldığı bu albümde üç yeni şarkı daha vardır. Dinleyenleri ziyadesiyle memnundur bu “best of”lardan. Elbette plak şirketi de; İlhan İremi takip eden kitlenin yanı sıra, kıyısından bucağından bu şarkıları duymuş olan kitle de İlhan İreme sarılınca bu durum satışlara da yansımış oldu böylece. 2004 yılında ise son “best of” olan “Işık ve Sevgiyle 30 Yıl” çıkar piyasaya. Albümün seçkisi son derece muntazamdır. “Dünden Yarına” albümü konseptinde, geçmişle gelecek arasında bir köprü vazifesindedir albüm. 30 sene önce “tartışma yaratır kaygısıyla” toplatılan “Kuklacı Amca” ve hiç yayınlanmamış yeni şarkı “Şalamar(rock versiyon)” iki ayrı dönemi birleştiren köprünün ayakları gibiler. Bu yayınlanan “best of” ile İlhan İrem’in yayınlanmayan şarkılarına herkesler ulaşır olmuştur;  “Bahara Özlem” ve “Sevgiliye” albümünden birkaç şarkı haricinde. Bir de henüz yayınlanmayan “Anlasana” 45’lik versiyonu. (Yayınlanamaz kararıyla bekleyen “Blues for Molla” ve ağırlığı çocuk şarkılarından oluştuğu rivayet edilen ve kayıtları yapılmış10 şarkılık bir albüm projesini ayrı tutuyorum).  Bunlar dışında fazlasıyla doyurucu bir seriye imza atılmıştır. Naim Dilmenerin tanımlamasıyla “İlhan İrem, her dönemi ve (aşağı yukarı) her şarkısı CD'ye aktarılmış tek sanatçımız” diyebiliriz. 

           Son stüdyo albümünün üzerinden 5 yıl geçtikten sonra yeni albümü “Cennet İlahileri”ni raflarda görmekteyiz. “Cennet İlahileri” değil İlhan İrem’in, müzikal boyutları ele alındığında müzik dünyamızın görüp görebileceği ender albümlerden  biridir. Dinleyenlerinin şaşkınlıkla defalarca dinlediği bir albüm olmuştur. Ki ben çok şaşırmıştım dinlediğimde; nasıl böyle bir duygu yoğunluğu müzikaliteyle birleşir diye.
Sözler olağantüsüydü çünkü. Bir başka alemi (cenneti) görmüşcesine dizelere dökülmüştü duygular. Üstelik dizeler de o aleme götürürcesine o kadar güzel harmanlanmışki müziklerle; benzeri yok böyle bir albümün. “Seni Seviyorum” albümü için suların durulduğu bir albüm demiştim; bu albümde de sularda hiç kıpırtı yok gibi. O kadar sakin, o kadar durgun ve huzur verici. Albümün genel yapısında ilk dikkati çeken Hansu İrem’in diğer albümlere oranla bu albüme çok fazla eğildiği. Bir diğer dikkate nazar olgu da Garo Mafyan’ın kusursuz aranjeleri. Elbette eski dost Gür Akad’ın düzeyli gitar sololarını da es geçmemek lazım. Çiğdem Talu’nun ölümü üzerine İlhan İrem’in yazdığı sözlere bestesini oturtan Melih Kibar’ın “Bile Bile… Bilmezcesine”si ise albümün en güzellerinden biri olarak sivrilmekte. İlhan İrem’i best of’larla benimseyip kucaklayan kitle ile yıllardır takip edip onu başka boyutlarda sahiplenen kitle ikiye ayrılmıştı bu albüm yüzünden. Kimilerinin beklentisi değildi bu albüm, kimilerinin de olağanüstü ötesinde bir albümdü. Ama yıllardır bilinen bir şey var ki; O da İlhan İrem, attığı adımlarda hep sonrasını düşünerek sağlam atıyordu. Koskoca 35 seneye dönüp baktığımızda bunu net olarak görmekteyiz aslında. 


           2006 yılı hem İlhan İrem, hem de hayranları açısından bir kırılma noktasının yaşandığı yıl olarak hafızalara kazındı; yaşanan o büyülü buluşmalarla. Konserlerle. Tam 14 sene uzak kaldığı hayranlarıyla önce 29 Eylül’de İstanbulda, sonra da 14 Ekimde Ankarada düşsel güzellikte kucaklaşma yaşadı. Gerçekten kaçırılmaması gereken tarihi anlardı bu yaşananlar.Yazımın başında da dediğim gibi www.iirem.com sitesinde yazdığım iki konser yazımda, yaşananların detayını benim penceremden okuyabilirsiniz. 

           Uzun bir yazı oldu, kabul. Bir bu kadar daha yazsam İlhan İremi anlatmaya yetmez. Zaten onu anlatma ya da tanımlama gibi bir kaygım da yok, haddimi aşmış olurum. Ancak, bu iki bölümden oluşan yazıda kendi yaşadıklarımın birebir yansımasını döktüm ortaya. Hiçbir kaynağa başvurmadan. Çünkü, bu yazılanlarda yaşanılanlara uzaktan da olsa şahitlik ettim. 1976’dan beri dinlediğim İlhan İremle, 1985’ten itibaren arşivsel ve duygusal manada ilgilenmeye başladım. Yoğunlukla takip ettim üstelik; biriktirdim, dinledim, seyrettim, okudum, paylaştım. Romantik şarkıların vazgeçilmez ismiyken bir anda geçirdiği değişimi, saçlarını uzatıp siyahlara bürünmesini adım adım izledim; bir anda olmadı bütün bunlar tabi. Aşama aşama bugünlere gelindiğine şahit oldum. Bu yüzden hissedişlerim çok farklı olabilir; bu hissedişleri buraya dökmem de farklı gelecektir haliyle.  Yazımı noktalarken, sayıları yüzbine yaklaşan sevecen kitlesi (ki tüm hayranları sevecendir, ayrısı gayrısı olmadan) adına, bize sunduğu güzelliklerden dolayı İlhan İreme bir kocaman alkış ve teşekkürü borç bilirim.