DÜŞÜNENLERİN DÜŞÜNCESİ

Görüntüler

 


ilhan İREM


Duygularımız karanlık mağaralardaki keder yarasaları ile uçuşuyor kara pazardan beri. O gün, Yırmidört Ocak Doksanüç, Pazar günü insanlarımızdan yana kendi inançlarımızdan savrulan küçük bir ümit kırıntısının dışında, hüzünle sarmalanmış, gelecek karamsarı bir fax gitti Cumhuriyet'e...

 "...Mustafa Kemal'in ışıltıyla kurup, doğru geleceğe yönlendirdiği Cumhuriyet Türkıye'sinin yelkenlerini bir bir kırıyorlar.. Ama çağdaşlık rüzgârlarını dindiremeyecekleri kesin. Üç-beş kişi dışında herkes bezginlik, teslimiyet ve aymazlık içinde. Yine de değişimin, çağdaşlığın, evrenselliğin ışığı. Örümcekli karaltılara teslim edilmeyecek."

Sonra, keder mağaralarında bir ışık belirdi .

İnsanlar Cumhuriyet'i sahiplendiler önce...

Bu sefer?..

Belki?..

Evet evet...

Türkiye'nin her tarafında geceli gündüzlü eylemler..

Üç-beş kişilik düşlere yüz binler doluştu...

Eğer artarak sürerse, tarihi bir başlangıç yaşandı Türkiye'de..

-Yaşanıyor-

0 güzel insan, sonsuzluk tahtına uğurlanırken milyonlar "laiklik yemini" ettiler...

Böyle bir ateşi canını vererek yaktı Mumcu..

Duyarlılık yemini edildi... Söndürmemeye sorumluyuz hepimiz...

Unutmamaya, diri olmaya Yeniden dalmamaya derin uykulara...

Işığa karşı sorumluyuz artık

Haberlerde hüzün ve inanç karışımı gözyaşlarıyla töreni izlerken, iki yanında iki çocuğuyla o siyahlı kadını gördük. Yüzbinlerin önünde Beyninde bütün fırtınaların harmanı, dimdik. Kocasının kimbilir kaç kez anlatıp da onu üzdüğü anı yaşıyor... ' Işığın eşi" olmanın inancını, alt-üst olan yüreğine sarmalamış . Hangi derin kederlerin, inancın ve hırsın yelkeninde olursanız olun, o kadının duygularına erişemezdiniz o gün.  Daha bir ışığın eşi olmak için, o gün, o kadının gozlerine dikkatlice bakmak yetertıydi ..

Bir teşekkür ve bir dilek,

Cumhunyet'te "Gözlem" köseşi sürüyor . Teşekkürler Yirmidört Ocak, günü ile başlayan hafta artık "Demokrasi şehitleri ve laiklik haftası" olmalı.. Daha bir konuşacak, tırnaklarımızı avuçlarımıza geçirtecek o kadar çok olay, o kadar çok yolcu var ki...

Sonra Yekta Güngör Özden ile Genelkur­may Başkanı'nın buluşması ..

"iyiniyet yeterli" deyip okuduğumuz satırlar;

Özden: "Üzüntümüz sonu tehlike olacağından değil. Üzuntümüz böyle kıymetleri, böyle aydınları kaybetmekten. Daha başarılı olabilirdik... Bir sokağı beş lambayla aydınlatmak başka, on lamba ile aydınlatmak başka. Ampuller sönüyor.”

Güreş “Şimdi bakın efendim Uğur Mumcu’nun teğmen bir akrabası vardı. Ben teğmenken o da benim en samimi arkadaşımdı Biz bunlara giderdik. Uğur Mumcu'nun annesi güzel börek yapardı. O zamanlar daha sekiz yaşındaydı. Büyüdü atıldı Kaybedilmesi büyük kayıp "

Bizce yine de yetersiz ama....

 

Türkiye ayağa kalkmışken, Türkiye'nin başındaki iki insan yoktu Uğur Mumcu'yu uğurlama töreninde.

Dünyayı -biri tümüyle, biri kendi çapında masallarıyla karıştıran mangalardaydılar... ABD ve Sudi Arabistan... Devletin yüce çıkarları veya her ne ise o ertelenmeli. Başbakan ve cumhurbaşkanı katılmalıydı insanların seslenişlerine. Uğur Mumcu'nun büyük harflerle dillendirdiği "Rabıta" skandalının merkezinden gönderilen mesaj, küçük (!) bir kara mizah olarak geçti karaltılara... Mesajın Tahran'dan gelmeyişine şükrettik...

Son olarak “kara pazar" ve sonrasındaki yayınlarında. hassas rüzgarlara göre ölçüp biçmeden, inançla açtıysa ekranlarını, teşekkürler TRT.

Şimdi sonrası var... Uğursuz günler yeni başlıyor...

Hazır mısınız?..                          Işık ve sevgiyle...