“HERŞEY ŞİMDİ BAŞLIYOR”

Geçtiğimiz günlerde İlhan İrem ile buluşarak, sanatçının düne, bugüne ve yarına dair görüşlerini aldık. Sanatçı bugünlerde çalışmalarını sürdürdüğü 35.albümünün son durumunu anlatırken, doğduğu ve büyüdüğü kente dair de bazı saptamalar yaptı. Müzik dünyasının beste sıkıntıları ile bir çöl ortamına dönüştüğü günümüzde; hala beste ve söz üreten sanatçılar arasındaki yerini giderek sağlamlaştıran İlhan İrem, yaşamındaki kırmızıçizgilerden kesinlikle taviz vermeyeceğini de açıkladı.
TV programlarına katılmama kararlılığını sürdüren,popüler kültürün dışında kalmaya özen gösteren,hala birkaç gazeteci ve yazar dışında kimseye röportaj vermeyen İlhan İrem’le gazetemiz Yeni Dönem adına İstanbul’da gerçekleştirdiğimiz özel söyleşide sanatçıya sorduğumuz sorulara farklı ama net ve anlaşılır yanıtlar aldık.Şimdi bu güzel söyleşinin ana hatlarını sizlere sunuyorum.

“ULUDAĞ’IN YOLLARINDA, BURGAZ KIYILARINDA…”

Sanat yaşamının 37.yılındaki İlhan İrem şu anda ne yapıyor? Yaptığı bütün eserleri artık bir klasik haline gelen ve ülkemizdeki yaşayan müzik efsanelerinden biri olarak anılan İlhan İrem’in son çalışmaları hakkında bilgi verir misiniz?

Bir yılı aşkın bir zamandır yeni albümüm için çalışıyorum. Müzikal kurgusunu ve ana hatlarını oluşturma sürecindeyim. Evimde, mümkün olduğunca izole bir ortamda beste çalışmalarını sürdürüyorum. Albümün yapısı ve teması belirip şekillenmeye başladığından beri oldukça heyecan verici bir çalışmanın içindeyim. Uzun süredir demo çalışmaları devam eden albüm için ön hazırlıkları tamamlayıp ana stüdyoya ne zaman geçerim, kayıtlar ne kadar zamanımı alır hiç belli değil…“Koridor” albümünün sekiz yılda bittiğini, “Seni Seviyorum” albümünün yedi yılda tamamlandığını, diğer bütün albümlerin de aşağı yukarı bu kadar uzun sürelerde hazırlandığını düşÃ¼nürsek, henüz adı belli olmayan bu yeni albümün ne zaman yayınlanacağını söyleyebilmek zor. Sadece çok özel bir yapıt hazırladığımı söyleyebilirim.


Yeni albüm çalışmalarınız ne aşamada? 1973’ten bu yana müzik dünyasında neler değişti? Sizin durduğunuz yerden Ülkemiz ve Dünya nasıl görünüyor?

Bursa’dan ilk plağımı yapmak için İstanbul’a doğru yola çıkalı 37 yıl olmuş… Göz açıp kapayıncaya kadar 37 sene geçti ve ilk günkü heyecanla otuz beşinci müzik yapıtımı hazırlıyorum. Gözlerim daha çok güzellikleri seçer ama, her köşesine yılgınlık, karanlık, teslimiyet çöreklenmiş bir ülke görünüyor. Sahte demokrasi ve özgürlük söylemleriyle ruhunu satmamış gerçek yurtseverlerin kalplerini paramparça eden günler yaşanıyor. Dışarıdan arındırılmış bir ortamda, yalnızca yaratmaya konsantre olmaya çalışsam da, ülke ve dünya gündeminin korku filmlerini ekranlardan görüyoruz. Geçmişe hiçbir özlemim yok, yüzüm her zaman geleceğe dönüktür. Ama 30’lu, 50’li, 60’lı yılların siyah-beyaz fotoğraflarına, filmlerine bakarsanız, Türkiye’nin kültürsüzlük işgaline uğramadan önceki günlerinin zarafetini görebilirsiniz. Tüm güzel değerleri, duyguları, erdemi terk etmek, ‘değişim ve yenilenme’ olarak topluma zerk ediliyor. Oysa ‘değişmek’ bozulmak demek değildir. ‘Yenilenmek’, duyarsızlaşmak, kalınlaşmak, insanlıktan çıkmak demek değildir.


Bu ülkenin duyarlı insanları için yaşamın giderek zorlaştığı konusunda bazı görüşler var. Sanal hayatlar, plastik ilişkiler ve yozlaşan kültür birçok şeyi değiştiriyor. Ne oluyor böyle?

Son kalan aydınlık yürekli insanlar, hayatlarını bir nebze güzelleştirebilmek, paylaşabilmek için, 2010 yılının ortalarında Diyojen gibi ‘insan’ arıyorlar. Duyarsızlar zaten kendi cenderelerinde, hiçbir şeyden habersiz yaşayıp gidiyor. Öte yanda ise artık marjinal kalan nahif insanlar var. Onlar, bu yeni cinsin arapsaçına çevirdiği trafikte, arabik dekorlarda, beton yığınlarının arasında nefes almaya çalışıyorlar. Ekranlarda bu yeni cinsin ayak oyunlarını, itişip-kakışmasını, müziğini, dizilerini, magazinini, haberlerini seyrediyorlar. Beyinleri farklı ve çağdaş boyutta çalışan, haksızlıklara karşı suskun kalmayı kabullenemeyen insanlar, bu ülkede madden ve manen bunalmış vaziyette. Maalesef aralarında derin bir uçurum oluşan ‘Onlar ve Ötekiler’ diye iki uç kavram var artık.


Böyle karışık ve karmaşık bir ortamda inançla bir şeyler üretebilmek, mevcut koşullara ayak uydurmadan dimdik ayakta kalmak, nasıl olabiliyor?

Bu karamsar tablo içersinde, ruhumu ölümsüz bir mücevher gibi aydınlık tutarak, sönmeyen bir umut enerjisi içinde üretiyorum. Kainatın her zerresine yayılan, sonsuz bir tılsım, bir ‘Yürek Büyüsü’ vardır. Ruhunun gördüğü düş, içinde yaşadığın gerçekliktir. Bambaşka bir boyutta ve alemde yaşarken, gördüğüm düşÃ¼n gerçek olduğunu, içinde yaşadığımı hissettim. Bu düşsel şarkılar, birebir yaşadıklarımı anlattığı için bu kadar içten. Ve başından beri anlattıklarımın ötesinde, şeffaflığı, ruhu, yüreği ile görebilen insanlar var. İşte benim umudumu diri tutan, ‘insan’ kalabilmiş insanların çokluğu… Sahiden o kadar kalabalıklar ki… Bana sonsuz bir yaratım gücü veren onların varlığıdır. Çocuk başına kurduğum kalabalık düşlerdeki insanlar onlar… Bin yıldır tanışıyor gibiyiz!.. Böyle bir dünyanın kalmadığını düşÃ¼nenler için tuhaf bir hikaye bu… Onların ölmeden ruhsuz olabilmeleri daha tuhaf aslında! Çok özetle söylemek gerekirse; “Bazıları için hiç olmayan, bazıları için hiç ölmeyen güzellikleri anlatıyorum.”


Geçen yıllarla birlikte büyüyen ve gelişen ama öz karakterini de kaybeden Bursa ile ilgili görüşleriniz nelerdir? Sizin çocukluk ve gençliğinizdeki Bursa neredeydi? Simdi kent nereye gidiyor?

Sözünü ettiğim albüm çalışmaları nedeniyle bir yıldır Bursa’ya gelemedim. Bursa benim masal şehrimdir… Dünyaya geldiğim ve ruhumu büyüttüğüm yer. Her köşesinde çocukluğumun, ilk gençliğimin anıları var… Benim sığınağımdır Bursa. Bütün yığılmalara rağmen Burgaz kıyıları, Uludağ yolları, henüz betonlaşmamış eski Bursa sokakları, benim için hala çocukluk kokar. Bu konuyu daha önce konuştuğumuzu hatırlıyorum… Pek tabiidir ki, Dünyanın ve Türkiye’nin yaşadığı karanlık çağların zevksiz görüntülerini Bursa’ya yansıtmak isteyenler olabilir. Taşıyabileceğinin çok üstünde bir göç dalgası aldığını biliyorum. Ama çağdaş yöneticiler ve Bursa için içten çalışmalar yapan pek çok insan tanıyorum. Bursa’nın inanılmaz bir coğrafyası ve dün ile geleceğin sarmalında bir zamansızlık dokusu var. Aslında her konu başta anlattıklarımla buluşuyor. Özünü kaybetmeden, eski güzellikleri bozmadan büyütmek, geliştirmek mümkün. Bağnazlıkları aşmış bir çağdaş kültür özgürlüğüyle, doğaya, tarihe, sanata saygı içinde…


Şarkı sözleri yazıp besteler yaptığınız ve yaşamınızda çok özel bir yeri olduğunu söylediğiniz Bursa’da neden hala bir konseriniz olmuyor? Bursa Konseri ne zaman?.. Bursa Festivali programında İlhan İrem neden yer almıyor?

Geçen sene albüm yoğunluğu nedeniyle konserlere zaman ayıramadım. Bu sene stüdyoya biraz ara verip, az sayıda konser vermeyi düşÃ¼nüyorum. Bu konserler kapsamında Bursa’da var tabii ki, ama dinleyicilerin çok yoğun çağrıları dışında, projeyi gerçekleştirecek kişiler ve kurumlar gerek. Oysa festival yetkilileri dahil, hepsinin sessizlikleri sürüyor. Sanat, sanatçı, dinleyici, izleyici, hayran kavramlarının buharlaştığı Türkiye’de, yarım yüzyıla yaklaşan bir süre sonra, İlhan İrem adının etrafındaki genç heyecanlar ve büyük coşku, sadece benim için değil, ülkenin kültür sanat geleceği için, aydınlığa yönelik yüzü için umut vericidir. Ama hayatları televizyon ekranlarından yansıyanlar boyutunda sığlaşmış popüler kültür takipçileri, salt müziğimle yarattığım İlhan İrem gerçeğini anlayamaz, göremezler.


Son olarak bizlere neler söylemek istersiniz?

Albüm kapaklarımda yer alan bir cümle vardır. Aydınlık bir yolculuğu olmasını dilediğim Yeni Dönem Gazetesi için de tekrarlamak istiyorum; “Her şey şimdi başlıyor!”
__________________________________________
Röportaj: Binay Kazan / Yeni Dönem (26 Nisan 2010)