KANAT SESLERİ VE SESSİZLİĞİN KANATLARI  

Röportaj :  Nilüfer  GÖZE

(26.Eylül.2004)

 

Tarihçenizde,  şiirler,  müzikler  ve  kapaklardaki  inanılmaz  ayrıntıların,  estetiğin  yanısıra  başka  birşeyi  farkettim ;  “Sevgiliye” , “Bezgin” , “Pencere... Köprü... Ve Ötesi...” , “İlhan-ı  Aşk” ,  “Koridor” ,  “Seni  Seviyorum”  gibi  ana  anlatımlar  ve  ara  albümler  var.   Örneğin,  “Uçun  Kuşlar  Uçun”  gibi  yeni  şarkılardan  oluşan  bir  albümü  “Geçiş  dönemi  çalışması”  olarak  nitelendirmişsiniz. 

 

1973  Yılındaki  ilk  plak  “Birleşsin  Bütün  Eller” den,  “Krizalit  Kristalin” e...  “Alemlere  İşaretim”  ve  “Siyah  Eldiven” e  kadar...  Algılandığınca  maceralar  sunan   sonsuz  bir  yolculuk... 

Dinleyici,  anlatılanın  ruhuyla  buluştuğunda,  karadelikten  başka  kainatlara  geçiyor.  Şarkı  şarkı  yaşanan  kavuşmalar...

“Sevgiliye” , “Bezgin” , “Pencere” ,  “Köprü” ,  “Ve Ötesi” ,  “İlhan-ı  Aşk” ,  “Koridor”   ve  “Romans”

Bunlar  ve  diğerleri...  Asıl  yolculuğun  ön  dokunuşları  sadece.

 

 

“Sevgililer  Günü”  ile  birlikte,  yoğun  olarak  “Best  Of” lara  yöneldiniz...

 

“Koridor”  (1994)  albümünden  sonra,  yedi  yıllık bir  çalışma  ile,  yine  tümüyle  yeni  şarkılardan  oluşan  ve  gelecekteki  maceraların  ilk  işaretlerini  taşıyan  “Seni  Seviyorum”  albümünü  2001  yılında  yayınladım.

“Seni  Seviyorum” un  hazırlıkları  ile  geçen  bu  uzun  süreçte, dört  albümden oluşan  “The Best Of”

serisi  birbiri  ardına  yayınlanmaya  başladı...

“Sevgililer  Günü / The Best Of  İlhan  İrem/1.” (1995)

“Aşk  İksiri/Cadı  Ağacı/The Best Of İlhan İrem/2.” (1997)

“Hayat  Öpücüğü/The Best Of İlhan İrem/3.” (1998)

“Bir  Meleğe  Aşık  Oldum/The Best Of İlhan İrem/4.” (2003)

Otuz  yıllık  İlhan  İrem  Külliyatını  barındıran  bu  albümler,  kronolojik  sıralamalarından,  ait  oldukları  dönemlere  ve  geleceğe  ait  serpiştirmelere...  Hatta,  şarkıların  tonlarına,  genel  bütünlüğü oluşturan  öyküsel  kurgulara  kadar,  çok  ince  ayrıntılarla  hazırlanmıştır.

Son  on  yıldır...  Yeni  albümlerin  yanısıra,  geçmişin   bütünüyle  sergilenişi,   özümsenmiş  rampalardan,  kayıpsız  olarak  geleceğe,  sonsuzluğa  kanatlanma  arzusundan...

Dairesel  devinimlerle   sislerin  dağılmasını  bekleyiş...

Zamansız,  mekansız,  yeni  bir  yolculuğa  çıkacağız.

 

 

 

“Işık  ve  Sevgiyle  30  Yıl”  albümünü,  diskografyanızdaki  ana  ve  ara  geçişlerin  dışında  bir  yere mi   koymalıyız ?

 

“Işık  ve  Sevgiyle  30  Yıl”  (2004) ,  ateşleme  öncesi  son  geri  sayım.

Nereye  gideceğimizi,  kainat,  Hansu  İrem  ve  ben  biliyoruz.

Eski  ve  yeni  yolcular,  Sahilde  kalanlar...

Yanımızda  götüreceğimiz  ve  zamansız  bir  tarihe  bırakacağımız  şarkılar.

Geminin  köprüsünden  son  kez  aşağı  bakış...  hatırlamak,  hatırlatmak...  Nerdeyiz ?

 

 

 

Peki...  Nerdeyiz ?

 

Yavaşca  bir  kıpırdanışın  ışık  sızıntılı  çatlamalarında  kozalar...

Dünya  hayatı  ölüyor !

Gideceğiz,  geri  geleceğiz...

Ve  tekrar  gideceğiz,  son kez !

Daha  önceki  pekçok  yazımda,  söyleşide  “yetinme”  demiştim. 

Birgün  çatlaklardaki  ışık  sızıntılarından  yeni  bir  yol  çizilecek  şüphesiz...

Ama  bugün  için,  toplumun  yıllardır  çağdaş  düşünmenin  uzağında,  dini  ürkekliğinin  geldiği  noktada,  yaşamasız,  karanlık  hayat,  duvara  çarptı.

Duvarlar  sizi  anlar...  Ama,  bu  çarpılmış,  yamulmuş  hayatlar,  evrensel  boyutlardaki  soluğunuzu kavrayamaz.

Kavgalarınız da,  hoşgörülü,  bilge  suskunluklarınız da   bir  işe  yaramayacaktır.

Başka  uzaylara  ait  olmaktan  çok  daha  öte  bir  algılayış  sorunu...

Çoğu,  kendilerince  iyiniyetli  çabalar   içinde...

Düşüncelerinizin  ulaşabildiği   sonsuz  açılımların  çok  eski  kapanışlarında,  yeniden  bir  hayat,  ülke,  ikbal  keşfediyorlar.  Üstelik,  çağdaşlığın  pusulasını  tarihe  ve  geleceğe  kazımış  güzellikleri  reddederek,  ezik  ve  yetinmiş  kalabalıkların  kahramanı  oluyorlar.

Bilime,  aydınlığa,  güzelliğe  dair  bütün  seslenişleri,  -yaşamın  olağanüstü  renklerinden,  mucizevi  akışından,  zevklerinden  korkulu,  ötelerden  bihaber  “öteki  dünya”  ufuklarınca-  sunmak  istedikleri   hizmetleri,  hayatı  engelleyen,  muhalefet  eden  marjinallerin  politik  çabaları  olarak  göreceklerdir.

Değilmi ki,  tanrıyla  ilintisi  olmayan  duyarsız,  kaba,  din  komisyonculuğu  günlerinin  Hatıra  Defteri  açıldı... Ve  değilmi ki,  iktidara  tapan  birileri,  bu  nahoş  gündemi  yalayıp  parlattılar...

Kozalar  çatlayıp,  utanç  günlerini  yumruklayana  kadar,  daha  neler  neler  olacak !

Gün  ölmüştür !..  Rock  üçleme  ile...  “Katastrof”  ile...   “Koridor”  ile...  “Seni  Seviyorum”  ile...  “Dua” ,  “Babil  Kulesi” ,  “Yeraltından  Fısıltılar”   “Siyah  Eldiven”  ile...  İlk  günden  bu  yana  söylediğim  ne  varsa...  sadece şarkı  değil  onlar...

Gelecekten  Anılar...  Zamansız  mekansız  kainat  hissedişleri.

Yazdıklarım,  yazacaklarım...  Ve  hissedebilenlerin  ötesinde,  bakir  ve  temiz  kalan  pek  bir şey  yok !

 

 

 

“Yanımızda  götüreceğimiz  ve  zamansız  bir  tarihe  bırakacağımız  şarkılar...”   Bu  sözünüzü  açar mısınız ?

 

En  ince  ayrıntılarına  kadar  önceden  planlanmış,  çok  boyutlu  bir  süreç  yaşanıyor.

Bazı  yanılgılar  bu  olguyu  kavrayış  eksikliğinden...

Dünyevi  benlik  bağlantılarının  yerçekiminden  öteye  geri  dönüşsüz  olarak  yönelmedikçe,  bu  yolculuğun  ışıklı  bir  parçası  olamazsınız.

O  zaman,  düzlem  üzerinde  bir  noktaya  saplanıp  kalma  tehlikesi  vardır ki ;  Devrialemin  evrensel  açılımları,  sahiplendiğiniz  sınırlardan  taşıp,  uzaklaşan  yanlışlar  gibi  görünür.

Halbuki  yol  boyunca,  toprağa,  suya,  uzaya,  tohumlar / şarkılar  serptik...

Dünya  zamanıyla  otuz  yıl  sonrasında...  Şimdi  bambaşka  bir  güzelliğin  kapısındayız !

Cennete...  Kainatın  daha  yüksek  derinliklerine  kanatlanacağız !

Hoşgörülü  sevgi  bekleyişlerinden  sonra  terkettiğimiz  mola  yerlerinde,  koridorun  çıkışını  bulup  ardımızdan  gelebilecek  “diğerleri”  için,  kamp  ateşleri,  işaretler,  haritalar,  bazı  şarkılar  bırakıyoruz.

Başka  serüvencilerin  pusulası,  deniz  fenerleri...

“Işık  ve  Sevgiyle  30 Yıl”  anlatımlarımın  miladı.

Özümsenerek  kavuşulacak  sonranın,  öncesi.

Tanrısal  örgünün  tarifsiz  desenlerinde  yeni  çağrılar  beliriyor... 

Bizimle  açılarak,  seyahatimizin  bilinmedik  anlamlarına  göz  kırpan,  buruk  vuslat  gülüşleri.

Kanat  sesleri  ve  sessizliğin  kanatları...

 

 

 

Yazdıklarınızın  tarihi  yok !  hangi  döneme  ait  oldukları  hiç  belli  değil.  İlhan  İrem’in  eskimeyişini  bu  zamansızlık  duygusuyla  açıklıyorum. Müzik,  kitap, resim, söyleşi,   farketmiyor...  Herşeyi  anlatırken,  hep  sonra  tamamlanacak,  eksik  birşeyler  bırakır  gibisiniz.  

 

Görkemli  sevginin  kanatlarında...  Işığın  sonsuzluğunda  yaşadıklarımı  anlatıyorum.

Tanrısal  derinliğin  çağrıları,  yansımaları...

Uçup  gittiğimde,  sessiz  sedasız  söylenenler  “Kapılar...  Kapılar...  Kapılar...”  olacak.

Gelecek,  güzelliklerin  yüreğinden  bir  koridor  açarak  anlatacak  kaçınılmaz  hikayesini.

Gece  yolculuğu,  teslim  olmamış,  bilenmiş,  birikmiş  yığınların,  “uyanış”  şarkısına  dönüşecek.

“Tamamlanınca  eksik  kalıyor  birşeyler”

O  son  noktanın  sonrasında,  sonra.

 

 

Otuz  yılda  on  single,  yirmiiki  albüm,  kitaplar,  resim  sergileri...   Ve  yeni  yolculuklardan   söz  ediyorsunuz...

Şarkılarınızda,  her defasında  değişik  ruh  hallerine  yanıtlar  veren  evrensel  doyumun  yanısıra,  sözünü  ettiğim  “yarım  kalış” ın  doyumsuzluğu  var.  Özelimde,  hüzün,  umut  ve  sonranın  heyecanını  birlikte  yaşıyorum.

 

Ötelere  yayılan  ışık  deryası...

Yaratıcının  sırlı  kapıları...

Ardında,  görsel  şölen  halinde  yaşanan  seyahatler...

Sürekli  yenilenen  çağrı  enerjisi.

Gerçek  sanat  eserleri  evrenle  birlikte  hareket  halinde.

Her  an  sonsuz  değişime  uğrayan  görüntüler,  her  dinleyicide  ve  her  dinleyişte  değişik  imgelemler  yaratabilir.

 

 

Bugüne kadar  yapmış olduğunuz çalışmalarda,  müziğinizle kendinize özgü bir duruşunuz oldu.

Ve  hiç  vazgeçmediniz.  Nasıl ?   Niçin ?

 

1973  Yılındaki  ilk  röportajlarımda ;  “Kendi  sözlerim  ve  müziğimle,  kendime  özgü  bir  ekol  oluşturmak  istediğimi”  söyledim.  Bu  amaç  doğrultusunda,  “Birleşsin  Bütün  Eller” ,  “Haydi  Sil  Gözlerini” ,  “Yazık  Oldu  Yarınlara”  gibi   şarkılarımı   yayınlanmaya  başladım.

1975  Senesindeki   “Anlasana”   ile,   belirlediğim  hedefin  göksel  bir  dokunuşla  kutsandığını  yaşadım.  “Anlasana”  müzikal  serüvenimin  ilk  miladı...  Sonrasında,  sorumluluklarımı  arttıran,  tarifsiz  buluşmalar  ve  güzelliklerle  örülmüş,  büyülü  bir  yolculuk  başladı.

Yaşanılan  hiçbirşey  rastlantı  değil !     Beynimiz  ve  yüreğimiz,  bir  düşünceyi  içtenlikle  arzulayıp,   asla  pes  etmeden,  arınmış  dilekler  ve  sevgiyle   yolunu  çizdiğinde,  kaçınılmaz  bir  şekilde  istenenler  gerçekleşir !

Kozmosun   doğası  bu...   Sonsuz  yaratıcı  “Dua” ları  duyar.  Saydamlığımız,  inançlarımız   boyutunca,  hayat  içinde  ve  daha  ötelerde  mucizeler  yaşarız.

Böyle  bir  devrialemin  düşüyle...  Öte  sergilenişleri  eğip bükmek  isteyecek  dünyevi  kısırlıklarla  alışılmadık  yöntemlerle  savaşacak  donanımlarla  geldim.

Her  beyin  kıvrımının  ulaşabileceği  uzaylar  var...

Ama,  bazı  kainatsal  açılımların,  daha  net,  daha  anlaşılır  bir  yedeği  yok !

“Vazgeçiş” ,  birbirinin  içinde  eriyip  büyüyen,  -aslında  hiç  olmayan-  dünün,  şimdinin  ve  geleceğin  görünür  ruhunun  buharlaşmasıdır.

Birlikte  uçamıyorsak...  Son  bir  kez,  yeniden  yağacağımız  kıyılarda,  beklentisiz,  kararmış,  ölü  ruhlar  olmasın...  Diye !..

 

 

 

Siz kimleri dinliyorsunuz ?

 

Değişmeyen  başucu  albümlerim,  gruplarım  var... Pink  Floyd,  Led  Zeppelin,  Jethro  Tull...

Sigur  Ros  dinliyorum.  Ve  yoğunluklu  olarak   klasik  müzik...  Bach,  Pagannini,  Chopin, Tchaikovsky.

 

 

 

Röportajın  sorularını  hazırlarken  dinleyicilerinizin  bir  konser  beklentisi  içinde  olduklarını  gördüm.  Diğer  yandan  artık  konser  vermeyeceğinize  dair  karamsar  yazılar da   okudum.  Bu  konuyu  netleştirir misiniz ?

 

Senfonik  yapılanmalar  içeren  konsept  albüm  orkestrasyonlarının  ve  sayısız  ayrıntılarla  soluklanan  müzikal  atmosferin  sahneye  taşınmasını  sağlayacak,  teknik,  görsel   oluşumlar  gerekiyor...   En  kaotik  müzikal  anlatımlarımı,  virtüöz  müzisyenlerim,  üstün  yetenekleriyle  buluşan  ruhani  bir  atmosfer  içinde  çözüyorlar...

Ancak,  düşlerimizi  sahneye  yansıtacak   teknik   ve   görsel   açılımlar  için,   daha  önce  hiçbir  konserde  yaşanmadık  bir   donanıma   ve   bütçeye  gereksinim  var.

Konserler  vermeyi  çok  özlediğim  halde,   hayallerini  kurduğumun   dışında   sahneye  çıkmayı  düşünmüyorum.

 

 

 

Yeni  bir  Albüm  geliyor...  Konserlerinizin de   arzuladığınız  şekilde  gerçekleşmesini  diliyoruz.

Son  olarak  çalışmalarınızla  ilgili  neler  söylemek  istersiniz ?

 

Yedi  yıldır,  birbirinin  devamı  olarak  yazdığım  iki  albüm  projesi  var.  İlkini  2005  yılında  yayınlamayı  düşünüyorum.  2007  yılında  yayınlayacağım  ikinci  albümden  sonra,  oldukça  özel  bir  başka  albüm  çalışmasını da   sürdürüyorum.

Bu  süreçte,  İki  yeni  kitapla  birlikte,  piyasada  bulunmayan  tüm  kitaplarımı   yeniden  yayınlayacağım.

Ayrıca ;  Uzun  zamandır  hazır  olan,  ancak,  yapımcı  firma  ile  anlaşmazlıklar  nedeniyle  gündeme  gelemeyen  DVD  projesi   yayınlanacak...   Ve  Resim  Sergileri...

 

Herşeyin  yapay  yaşandığı  ülkede,  göçüp  giden  sanatçıların  ardından  kısa  süre  ağıtlar  yakmak,  kutsamak  moda  haline  geldi.

Bu  şarkıların  tanrısal  yüceliğin  hazinelerine  işlenmiş  cevherler  olarak  dönüşümü  için...

Işık  ve  sevginin  paha  biçilmez  değerini  bilenlere  üretiyorum.

Sonra, başka  alemlere  uçacağım.

Bu  kainata  bir  İlhan  İrem  daha  gelmeyecek.

İlhan  İrem  bir  daha  gelmeyecek.

Işık  ve  sevgiyle...