İlhan İrem'den editörümüz Ata Nirun'a özel cevap;

Millenium'dan haber var!..

 

 

Sevgili Ata.

Fenomenin Eylül -98 sayısındaki "Türkiye'nin Millenium’u başlıklı yazında ve aynı sayıda armağan olarak verilen "evren" posterinde yer alan aynı mealdeki iki cümle, bu yazıyı yazmama neden olan düşünce atmosferini oluşturdu.

Yukarı doğru giderek bir toz zerreciği kadar bile, konuşlandığımız adresimizi bulamadığım o muhteşem evren posterinin sağ köşesine;

"evrende bir hiçiz" yazmışsın.

Ve söz ettiğim yazında, -kimler olursa olsun birilerine; "Bir hiç bile olmadığınızı ne zaman anlayacaksınız?" demişsin... Şekil olarak gerçekten doğru!

Devasa boyutlardaki bu sonsuz kainatlar içinde kapladığımız yer, bir iğnenin açtığı minicik bir delik izi kadar bile bir anlam taşımıyor. Bu bakışla gerçekten bir hiçiz!

Ama, evrenin akla hayale sığmayan sonsuzluğu karşısında galaksimizin ve Dünyamızın hiçliği çağrıştıran küçüklüğü, insanın kainatlar içindeki anlamını sıfırlamaz.

Bu yüce sonsuzlukta soluk alan ve almayan her canlının, her olgunun, evrensel, ruhani, örgüsel bir bağı, bütünlüğü, işlevi vardır.

Hayat koşulları, yozluklar, yobazlıklar, deformasyona uğramış değerler, ilişkiler...

Toplumun ucuzlayıp sığlaşan talepleri karşısında, yumuşamış karınlara, sanatı, gizemi, evrenselliği, siyaseti, kendilerini kutsanmış ambalajlarda sunmaya uğraşan sahtecileriyle, üçüncü bınyıla şuncacık zaman kala insanlığın kendini sıtırlamaya teşne hezeyanları hangi katastrofik boyularda olursa olsun... Bütün Dünya, şikayetlerimizi vitrinleyen hangi şeytansı yamuğa dönüşürse dönüşsün... Kainat örgüsünun şimdilik ve belki de, sonsuza değin koyu renk ilmiğini oluşturan insan türü, kaçınılmaz bir anlam içinde var!

Ve bu alacakaranlık çağa ışık partikülleri olarak serpiştirilmiş, gerçek insanlığın anlamını ve geleceğin aydınlık çehrelerini yansıtan canlar da var. Öte güzelliklerin anlamına varmış o insanlar, bu vahşi arenanın neresinde, hangi yeni düşüncelerin rampasında yenilenmiş olursa olsunlar; özlerini ve yola çıkış sebeplerini unutmamalılar! Tabii ki dünyevi kavgalardan kopmayacağız... Ama neden yaşadığımızın anlamım yitirirsek, tüm insani değerleri, düşünsel ve gonülsel açılımları dışlayan, sanal dunyaları da teknolojik nimetlerle donanmış, sevgisiz, doğasız, duyarsız yeni çağ insanlarına dönüşürüz.

Çevremizi ve Dünyamızı sarmalamaya başlayan bu türden insanların, kapımızı çalmak üzere olan "Üçüncü Binyıl"dan hangi anlamda olursa olsun "güzele dönüşüm' beklentileri yalnızca tarihi yanılgılar içeren bir ütopya olarak kalacaktır.

Zaten, tek yönlü bireysel kazanımları parlatan bu çarpık "küreselleşme" olgusuna bir şekilde kapılan insanların ya da devletlerin gelecek çağın beklentisine gimeye hakları da yoktur! Türkiye'nin sürüp giden bir döneminin -şimdilerde unutturulmak istenen rezilliklerinin kaleme aldığım son kitabıma bu nedenle "Miltenium" adını vedim.

Ama kapakta da belirttiğim gibi; "Hala hiçbir şey için geç değil..." Çıkış, denenmiş ya da yeni bulunacak kocaman kocaman sistemlerde değil ve çok basit 'insanın, bunca badirenin getireceği bilgeliklerle yeniden 'insan' olduğunu hatırlaması yeterli..." Deforme olmamış insanın içsel güzelliği, bir zerrecik kadar bile yer kaplamadığı sonsuzluğun o minicik noktasından kainatın her milimetre karesine ışığı ve sevgiyi yayabilecek güce sahiptir! O evrensel sevgi titreşimleri, hiç anlaşılmaz bir şekilde yayılır, etkileşir, bütünleşir... Ve düşlenen güzellikleri gerçeğe götüren belli belirsiz aydınlık koridorlara dönüşür.

En sessiz salınımların huzurlu çalkantısında dahi, asla kavgadan düşmeden...Yıllardır bu duyguların büyülü atmosterjnde üreterek ışıklı bir yolculuk yaşıyorum.

Kainatların oluşturan ve herşeyin akıl almaz bir kuyumcu işçiliği matematiği ile akışım programlayan görkemli zekanın parçası olduğunun bilincine eren canlardan biri olarak  dile getirdiğim bu evrensel iletişim ve bütünselliğin, sanatçı duyarlıgı/duygusallığından ve, canlıların bilinçaltı haberleşmelerinden çok daha öte bir gerçeklik olduğunu her an yaşayarak biliyorum.

Naylon ilişkilerden örülü bir kısır çağın insanı hiçleyen dayatmaları karşısında kanatlarımızı eğip (ki bu eğiliş, zahiri kavga, güç ve kazanım görüntüleri de verebilir kendimiz ya da -"çağı karartan hata insanları da dahil olmak üzere başkaları için peşinen hiçliği kabullenseydik; Sırtında evrenselleşmiş misyonlar taşınan böylesi paha biçilmez hayat yolculuk!;   O şarkılar, resimler, kitaplar, dergiler... Geçmişe bakıp da keyif aldığımız üretimler... Ve bizi büyütüp bugünlere getiren düşüncelerin hiçbiri olmazdı. Sevgili Ata, yolculuk sürüyor...

Uzaklara savrulduğumuz en deli kasırgalarda dahi, "insanım" diyebildiğim birilerinden yana bir yanılsama içinde olabileceğimi düşünmedim hiç! Eylül yazını okurken, -henüz dinmeyen fırtınalarda badireler atlatmış bir amiral gemisinden saçılan dostluk ve sevgi ışıklarını duyumsadım. Ve bu satırlarda, "ben buradayım" diye göz kırpan deniz feneri gibi, bulunduğum noktadan, yeni çağın olası güzelliklenne bilenmiş o eski serüvenciye zaten bildiği küçücük bir "eski düşünce" sinyali gönderiyorum...

 

ilhan irem